BAYRAMLARIMIZIN KIYMETİNİ BİLELİM
Hollanda’nın Sinterklaas Geleneğinden Anadolu’ya Uzanan Bir Hikâye
Hollanda’da her yıl 5 Aralık’ta kutlanan Sinterklaas günü, yalnızca çocuklara hediye dağıtılan bir ritüel değil; toplumun neredeyse bütün damarlarına işlemiş bir kültürdür. Sinterklaas’ın İspanya’dan gemiyle gelip Hollanda’ya giriş yaptığı anlatılır, Hollanda’nın her yerinde günlerce süren bir hazırlığa girer, caddeler bayraklarla donatılır, mağazalar özel süslemelerle ışıldar. Okullarda çocuklar ayakkabılarını sandalyelerine koyar, ailelerin temin ettiği küçük hediyeler öğretmenler tarafından ayakkabıların içine bırakılır. Çocuklar bir gün öncesinden Sinterklaas’ın atı için havuç, elma, saman bırakır. Sabah olduğunda ayakkabılarındaki hediyeleri görür, masalın içine tam anlamıyla dâhil olurlar.

Bu gelenek sadece çocukları sevindirmekle kalmaz; iş yerlerinde çalışanlara armağanlar dağıtılır, belediyeler etkinlikler düzenler, bütün ülke bir şenlik havasına bürünür. Hediyenin küçük olması hiç önemli değildir, çünkü asıl büyük olan toplumun iyilik ve paylaşma etrafında birleşmesidir. Sinterklaas, Hollanda toplumunda adeta bir çimento gibidir; insanları birbirine bağlar, ortak bir sevinç ve aidiyet yaratır.

Bu geleneğin etrafında güçlü bir ekonomi döner. Oyuncakçılar, kitapçılar, süpermarketler, pastaneler… Hepsi için bu dönem son derece hareketlidir. Yani Sinterklaas, hem kültürel hem ekonomik hem de sosyal boyutları olan büyük bir organizasyondur.
Bu noktada belki de en ilginç gerçek şudur:
Hollanda’nın İspanya’dan geldiğine inandığı Sinterklaas’ın gerçek doğum yeri Anadolu’dur.

Bugün Antalya’nın Demre ilçesi, eski adıyla Myra (Mira), Aziz Nikola’nın doğduğu, yaşadığı ve mezarının bulunduğu yerdir.
Türkiye’de Sinterklaas benzeri, toplumun tamamını kucaklayan bir kutlama olabilir.
Nevruz Sinterklaas gibi yapılabilir, hatta daha da güçlü olur.
Nevruz zaten Anadolu’nun, Türk kültürünün bir mirası.
Bahar, yeniden doğuş, umut gibi evrensel değerler taşıyor.
Çocuklara yönelik küçük hediyeler, ritüeller, şarkılar eklenmesi çok kolay. Okullara yayılabilecek bir bayram atmosfesi oluşturulabilir.

Eğer Türkiye Nevruz’u çocuk temelli, hediyeleşmeli, okul merkezli bir ulusal kutlamaya dönüştürürse, kısa sürede toplumda yeni bir sevgi ve birlik kültürü doğar.
Böyle ulusal bir “paylaşma ve iyilik günü”nü hayata geçirmek bugün için mümkün değilse, o hâlde elimizdeki millî ve manevi bayramlara daha güçlü bir anlam yükleyebiliriz. Çünkü bizde bayramlar, ne yazık ki giderek sadece birer “tatil günü”ne dönüşüyor; özünden ve ruhundan uzaklaşıyor. Oysa Ramazan Bayramı’nın sevgi ve kucaklaşma kültürü, Kurban Bayramı’nın paylaşma ve dayanışma ruhu, 23 Nisan’ın çocukları merkeze alan özgün anlamı, 30 Ağustos’un ve 29 Ekim’in millet bilincini pekiştiren yüksek değeri, okullar ve toplum tarafından daha canlı, daha içten, daha gerçek bir şekilde yaşanabilir.
Bayramlarımızı tatil olmaktan çıkarıp, ruhuna döndürmeliyiz. Gerçek bir kutlama ve toplumsal birlik gününe dönüştürmek hem millî kültürümüzü güçlendirir hem de çocuklara örnek olur.
Bugün ise bu güzelliklerin, bu geleneklerin yavaş yavaş unutulduğunu üzülerek görüyoruz. Oysa bayramlar; ister milli ister dini olsun toplumun birlikteliği, dayanışması ve kimliğini koruması açısından çok önemlidir. Bayramların yaşatılması; nesiller arasındaki köprüyü sağlamlaştırır, çocuklara kültürlerinin sıcaklığını ve anlamını taşır. Bu nedenle, bu değerli geleneklerimizi yalnızca hatırlamakla kalmamalı, onları yaşatmak için çaba göstermeliyiz.

Hollanda, yüzyıllardır bir Anadolu azizi olan Aziz Nikola’yı kendi kültürünün merkezine koymuş; onu çocuklarla, ailelerle ve bütün toplumla buluşturarak büyük bir dayanışma geleneği yaratmıştır.
Toplumu güçlü yapan şey büyük sözler değil, küçük iyiliklerin çoğalmasıdır. Unutmayalım:
İyilikler ve hediyeler toplumun en sağlam çimentosudur.