Yeni yıl heyecanı ve beraberindeki telaş, bu günlerde hayatın her yanını hareketli bir şekilde kuşatmış durumda. Ancak ne yazık ki mübarek üç ayların başlangıcına dair aynı coşkunun sokaklara yansıdığını görmek zor.
Oysa biliyoruz ki üç ayların heyecanı gönüllerde zirve yapıyor. Gönül isterdi ki bu manevi iklim; vitrinlerde, sokaklarda, mahyalarda da kendini göstersin, şehirlerimiz bu bereketli zamanların ruhuyla süslensin

Zaman bazen sessizce geçer; bazen de insanın kalbine dokunarak ilerler.
Takvim yaprakları yer değiştirirken, her değişimin aynı ağırlığı yoktur.
Bazı zamanlar vardır ki yalnızca günleri değil, insanı da değiştirir.
İşte Üç Aylar böyle bir zamandır. Bir çağrı gibi gelir.
Gürültüsüz, ama ısrarcı.
Duyan için sarsıcı, duymayan için sıradan.

Mübârek üç aylardan Receb ayı başladı.
Zünnûn-i Mısrî hazretleri buyurdu ki: "Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır." Receb ayının ilk Cuma gecesi, "Regâib Kandili'dir." Bu gecede Allahü teâlâ, mümin kullarına ragîbetler, yani ihsanlar ve ikramlar yapar. Bu gece yapılan duâ reddedilmez ve namaz, oruç, sadaka gibi ibâdetlere kat kat sevap verilir.
Bu geceye hürmet edenler affedilir.
Receb ayının her gecesi kıymetlidir. Her Cuma gecesi de kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince daha kıymetli olmaktadır.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikram edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette ikram eder." "Receb ayının ilk Cuma gecesini ihya edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimseyi affetmez ve duâlarını kabul etmez: Fâiz alan veya veren, Müslümanları aşağı gören, anasına, babasına eziyet eden, karşı gelen çocuk, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, şarkı ve çalgıcılığı sanat edinenler, livata ve zina edenler, beş vakit namazı kılmayanlar." (Bunlar, bu günahlardan vazgeçmedikçe, tevbe etmedikçe, duâları kabul olmaz. Ananın, babanın, kocanın, hiç kimsenin, dine uymayan emri dinlenilmez, yapılmaz.)

Birgün Peygamber efendimiz, Receb ayındaki ibâdetlerin faziletini anlatıyordu. Yaşlı bir zat, "Yâ Resûlallah! Receb ayının tamamını oruçlu olarak geçirmeye gücüm yetmez." deyince, Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Sen, Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut! Hepsini tutmuş sevabına kavuşursun. Çünki sevaplar on misli ile yazılır. Fakat, Receb-i şerîfin ilk Cuma gecesinden gâfil olma!"

Receb ayı ile birlikte zamanın sesi değişir. Hayatın telaşı içinde fark edilmeyen bir uyarı çalar içimizde. Bu ay, sadece takvimde bir isim değildir; hürmettir, duruştur, edeptir.
Âdem aleyhisselamdan bu yana insanlığın ortak hafızasında saygıyla yer etmiş bu zaman dilimi, insanın kendine “Ben neredeyim?” sorusunu sorması için açılmış bir aralıktır.
Receb, günaha mesafe koymanın, susmanın, fren yapmanın ayıdır. Kalbin kirini gürültüyle değil, sükûtla temizler.
Hadis-i şeriflerde;
(Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikram edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette ikram eder.)

(Receb-i şerifin bir gün evvelinden, bir gün ortasından ve bir gün de sonundan oruç tutana, Receb-i şerifin hepsini tutmuşçasına, Hak teâlâ ihsanda bulunur) buyuruldu.

Ardından Şaban gelir. Fark edilmeden geçmeye meyilli, ama ruhu en çok yoklayan aydır.
Kalabalıklar Şaban’da seyrelir; insan kendisiyle baş başa kalır.
Bu ay, iç hesaplaşmanın adıdır. İnsan, geçmişin yükünü omuzlarında hissederken, geleceğin ihtimalini de kalbinde taşır.
Berat Gecesi, bu gerilimin zirvesidir. Mekânsız zaman diliminde kurulan görünmez bir köprü gibidir o gece. Affın, rahmetin ve umudun sessizce dağıtıldığı bir ilahi ikram anı… O gece insan, kaderinin yalnızca yazılmış değil, aynı zamanda yöneltilebilir olduğunu idrak eder.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şaban-ı şerif, benim kendime mahsus bir aydır. Hak teâlâ Arş-ı a'lânın meleklerine azamet-i şâniyle buyurur ki: Ey benim meleklerim, gördünüz mü, benim kullarım sevgilimin ayına nasıl hürmet ediyorlar. İzzim, celâlim hakkı için ben de kullarımı af ve mağfiretime nail eyledim.)

(Her kim Şaban-ı şerifte üç gün oruç tutarsa, Hak teâlâ, Cennet-i a'lâda ona bir yer hazırlar.)

Ve Ramazan… Zamanın doruğu. Sadece oruç tutulan bir ay değil, insanın yeniden inşa edildiği bir mektep. Açlık burada bir eksiklik değil, bir öğretmendir. Açlıkla insan, ne kadar muhtaç olduğunu öğrenir. Susuzlukla sabrı, iftarla şükrü tanır. Ramazan’da sofralar büyür, kalpler genişler. Kapılar kapanmaz, aksine ardına kadar açılır. Cennet kapıları… Rahmet kapıları… İnsan, kendisiyle barışmayı, bilinen ve bilinmeyen bütün nimetleri bu ayda öğrenir.
Hadis-i şerifte;
(Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır) buyuruldu.
(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]
(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur.

Üç Aylar bir bütün olarak düşünüldüğünde, çok büyük nimettir.
Bu ilahi takvim, insanın aceleci tabiatına karşı ilmek ilmek işlenmiş bir terbiyedir. Her ay, bir sonrakine hazırlar. Her adım, biraz daha derine çağırır.

Modern dünyanın hızında yıpranan insan için Üç Aylar bir sığınaktır. Gürültüden kaçış, anlamla buluşma imkânıdır.
Burada yarış yoktur; gösteriş yoktur. Burada samimiyet vardır.
Küçük bir tövbenin büyük kapılar açtığı, sessiz bir duanın kaderi değiştirebildiği zamanlardır bunlar.

Belki de Üç Aylar, insana en çok şunu hatırlatır:
Her şey kaybedilmiş değildir. Ne kadar uzaklaşılmış olursa olsun, dönüş mümkündür.
Çünkü bu aylar, Allahüteala’nın kuluna her zaman olduğu gibi “Gel” dediği zamanlardır.

Takvim Üç Ayları gösterirken, asıl soru şudur:
Biz, kalbimizin kapısını aralayabildik mi?

Fuat Bayramoğlu
22/12/2025