Sanki yeni bir milliyet, yeni bir kimlik arıyormuşuz gibi mesnetsiz eleştiriler yapan bazı yazar ve aydınımsıları okuyorum, sayıları da epey artmış… Gereksiz olarak “Türk” yerine “Türkiyelilik” gibi tartışmaları açanları, yalnız yaşanan coğrafyayı kimlik ve aidiyet formülü olarak kabul edenleri, kendi insanımızı Türk milletinin mensubu olarak görmeyip yüzlerce yıllık kültürel müşterekleri ve paydaları göz ardı edenleri gördükçe art niyetlerini daha iyi anlıyorum.
Yapay bir kimlik icat etme gayreti içinde olanlar, yeni bir kimlik arayışı ve anlayışı geliştirenler “kültürel çoğulculuk” tezini ileri sürüyorlar. Doğrusu, bugün “milliyetsizliği” savunan komünist ideoloji yok milliyetçilerin karşısında. Artık “kültürel çoğulculuk” iddiasında olan neoliberaller var. Ellerinde “medya” ve “sosyal medya” gibi iki tane güç ve sipariş kavramlarla tartışılan ve hemen her ithal kavramın tesirinde kalan aydınımsı ve cahil politikacılar var. Bunlar her fırsatta ekrana çıkıp Türklüğü üst kimlik olmaktan çıkarıp, Türkiye’yi yapay bir kimlikle sınırlamak ve Türk kimliğini dışlamak ile maruftur. Görünür amaçları; “ortak bir kimlik üzerinde uzlaşma ve olmayan vatandaşlık tanımı sorununu çözme” palavrası; esas amaçlarıysa; “Türk milletinin yüzlerce yıllık dokusunu ilmek ilmek çözmek ve Türk düşmanlarına alan açmaktır.” Aslında içindeki gizli amaçları deruhte eden ve kendi etnik grubunun milliyetçiliğini yapan ama bunu dile getiremeyenler “Türk” adından kaçmak için kendilerince bir çözüm ürettiler: “Türkiyelilik”
Geçen haftaki yazımda “Türkçe edebiyat” mevzuuna değinmiştim. “Türkiyelilik” de, “Türkçe edebiyat” da aynı merkezden çıkmış, aynı yerde projelenmiş iki tane dayanaksız, bilim dışı ve altı boş kavramdır. Bu iki kavramla bize şunu demek istiyorlar: “Burada birçok kimlik ve buna bağlı birçok dil ve edebiyat var. Siz bunlardan sadece bir tanesisiniz. Türk edebiyatı, Türk milleti diyerek faşistlik yapmayın. Kendinizi Alman, Fransız, Rus gibi de hâkim görmeyin. Çünkü patronlarımız ister, biz yazarız.”
Piyasaya sürülen ve Türk milletini milletleşme sürecinden geriye döndürecek bazı yapay kimlik icatları ancak Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşıyla püskürttüğümüz harici kuvvetlere davetiye çıkarmaktır yahut “Türkleri Orta Asya’ya geri göndereceğiz” diyen Mondros’çu, Sevr’ci, bölücü emperyalistlere destek vermektir. Dolayısıyla “Türkiyelilik”, Türk’ün kimliğini Türkiye’den silmeye yönelik bir anlayışın tezahürüdür.
“Türkiyelilik” kavramı yahut “Ben Türkiyeliyim ama Türk değilim” demek, kendi içinde bir tutarsızlığa da sahiptir. “Türkiye” demek Türk’ün olduğu yer, Türk’ün yurdu demektir. Yani Türkiyeli olabilmek için Türk’e ihtiyaç vardır. “Türkiyeliyim” dediğinde Türkleri nereye koyacaksın? Türkler hâkim milletse neden “Türkiyeli” tabirini kullanıyorsun?
“Türk” sadece bir etnik grubun adı değil, aynı zamanda büyük bir kültürel kimliğin ve millî birliğin parolasıdır. Bu bir kan birliği, akrabalık veya biyolojik bir mesele değil; bir kültür, bir ruh, bir inanç meselesidir. Horonda, halayda, zeybekte kol kola, omuz omuza veren; sevinci, acısı, mazisi, atisi, ülküsü, vicdanı, imanı bir olan; aynı cephede omuz omuza savaşan, aynı aşı paylaşıp aynı havayı teneffüs eden, İstiklal marşını gururla okuyan, aynı ezana kulak veren, aynı secdeye yönelen, aynı ağıtta ağlayan, aynı türküde eğlenen büyük Türk milletini, “Türkiyeli” diye tutarsız, anlamsız ve dayanaksız bir kavramla adlandırmak ve bunu dayatmak son derece hatalı ve ayrıştırıcı bir teşebbüstür. Coğrafi isimlerden vatandaşlık bağının kurulamayacağı ortadadır. Bu tür tanımlamalar, etnik kimliğe dayalı ayırımcılığa sebep olur. “Türkiyeli” kavramının kullanılması sayesinde ırkçılığa karşı çıkacağını düşünmek, esasında “içindeki ırkçılığa” ve bu kavram üzerinden yapılacak ayrışma ile milleti bölmeye hizmet eder. “Türk” ifadesi, Türkiye üzerinde yaşayan 85 milyon Türk vatandaşına bir ırkın dayatılması olmayıp, bilakis kuşatıcı bir vatandaşlık tanımıdır, demokratik sistemin karşıtı ve bölünmenin destekçisi olan ayrılıkçı zihniyetlere “dur” demektir. “Türkiyelilik” gibi coğrafi temelli bir vatandaşlık tanımı; millî birlik, bütünlük, aidiyet hissi ve birlikte yaşama duygusu yerine; ayrışmanın, bölünmenin ve parçalanmanın dayanağıdır. Bugün “Türkiyelilik” kimliğini dayatanlar; yarın illeri, ilçeleri, beldeleri, mahalleleri de etnisitelere göre bölmeye çalışacak. Daha sonra eyalet, federasyon, özerk yönetim, bağımsızlık gibi ayrılıkçı girişimlerde bulunacak. Esas faşizan, ırkçı düşünce budur.
Oysa Türklük, kendini Türk milletine mensup etme şuuru ve hissidir. Türkiye ise bir coğrafyanın adıdır. Türkler adını Türkiye’den almamıştır, Türkler Türkiye’ye adını vermiştir. Dünyanın hiçbir yerinde coğrafyadan kimlik edinimi sağlanamaz. Kimlikler coğrafyaya ad verir. Bugün Fransa Devleti vatandaşlarına Fransalı değil, Fransız; Almanya Devleti vatandaşlarına Almanyalı değil Alman diyoruz. Bu ülkeler de heterojen bir sosyolojiye sahiptir. Örneğin Fransız milleti Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Normanlar ve başka etnik unsurlardan oluşmaktadır. Bir Fransız vatandaş “Je suis Français” (Ben Fransızım) derken sorun olmuyor da, bir Türk vatandaşı “Ben Türküm” derken ırkçılık mı oluyor?
Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor ve diğer Türk takımları, Avrupa’da bir maça gittiğinde ne diyecekler? “Biz Türkiyeli takımız” öyle mi? Peki yabancı kaynaklarda Ahmet Hamdi Tanpınar Türk romancı olarak geçmiyor mu? Rıza Kayaalp, Türk sporcu olarak anılmıyor mu? “Türkiyelilik” kavramını savunanlara göre Türk Lirasına da “Türkiye Lirası”, Türk kahvesine “Türkiye kahvesi” diyeceğiz herhalde.
Türkiye; bin yıllık kardeşliğimizin yurdudur, bin yıllık hikâyemizin kitabıdır. Türk milleti ise bu hikâyenin asil kahramanıdır. Biz “Türk milleti” derken biyolojik bir meseleyi, etnik bir yapıyı, kan birliğini değil; bin yıllık millî birliği, bin yıllık kardeşliği esas alıyoruz. Türk milleti; ortak kimliği, ortak ülküsü, ortak duygu ve düşüncesi olan, Türklük aidiyeti ve mensubiyetinden şeref duyan, bölünmez bir bütündür, büyük bir ailedir.
İnanın, sokaktaki insanımızın “Türk” kimliğiyle hiçbir sorunu yoktur. Kimlik sorunu yaşayanlar; milletine ve değerlerine yabancılaşmış aydınımsılar, “Türk” düşmanlığı yapan ve yabancı ellerde oyuncak olmuş politikacılar, kendini patronlarına beğendirmeye çalışan ve her konuda uzmanlığı olan “çokbilmiş!” yazarcıklardır…