2021’in sıcak bir Haziran günüydü. Ankara’da 4. Cengiz Aytmatov Uluslararası Issık Göl Forumuna Türkiye temsilcisi olarak katılmıştım. Orhun Anıtlarında Türk siyaset ahlakı ilkeleri üzerine bir bildiri sunmuştum. Konuşmamı ön tarafta oturan, 16-17 yaşlarında bir delikanlı pürdikkat dinliyor, ara ara notlar alıyordu. Oturum bittikten sonra yanıma gelmişti. “Hocam konuşmanızı çok beğendim. Notlarımı aldım. Ancak benim merak ettiğim bir başka konu var. Uygun görürseniz sorabilir miyim?” demiş, benim olumlu cevabım üzerine “Hocam, benim adım Kürşad. Tarih öğretmenimiz Türk tarihinde Kürşad adlı bir kişi olmadığını söylüyor. Böyle bir kişi yoksa babam adımı neden Kürşad koydu?” diye bir soru yöneltmişti. Evet, bu genç arkadaşımızın adı Kürşad’dı. O zamanlar lisede okuyordu. Kendisiyle orada tanışmıştık. Kürşad’a adının etimolojik ve tarihî kökeni hakkında bilgi vermiştim. Aradan 2 sene geçti. Birçok konferansta, seminerde, toplantıda, derste “Kür Şad kimdir?” sorusuna muhatap oldum. Bu sebeple yazımda Çin kaynaklarındaki Çince adı “Cie-şı-şuay” olarak okunan, Nihal Atsız Beyin “Bozkurtların Ölümü” romanında “Kür Şad” şeklinde geçen Türk kahramanının adı ve şahsiyeti hakkında bilgi vermeyi, “Kür Şad kimdir?” sorusunu cevaplamayı amaçladım.

Peki, Kür Şad adı ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?

Nihal Atsız Bey’in 1946 yılında yayımladığı “Bozkurtların Ölümü” adlı romanı, Türk’ün şanlı tarihinden süzülüp gelen Kür Şad’ın kahramanlık hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayına baskın düzenleyen 41 kahramanın hikâyesini Nihal Atsız Bey, o zamanlar Çin kaynakları doğrudan Türkçeye tercüme edilmediği için Batı kaynaklarından okumuştur. Nihal Atsız Bey, çeşitli Çin kaynaklarında “Cie-şı-şuay” olarak geçen kahramanın adını Türkçe okunuşuyla “Kür Şad” olarak düşünmüştür. Nihal Atsız Bey, “Kür Şad” adını ilk defa 1932 yılında yazdığı “Yolların Sonu” şiirinde kullanmış, şu mısralar Türk milliyetçilerinin kalbinde yepyeni bir heyecan yaratmıştır:“O sarayda bulunca tanrılaşan erleri/Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek/Hepsi sussa da ‘Kür Şad’ uzatarak elini/‘Hoş geldin oğlum Atsız, kutlu olsun!’ diyecek.”

Nihal Atsız Bey, Orhun Dergisinin 19 Nisan 1934 tarihli 6. sayısında yani Bozkurtların Ölümünü yazmadan 12 yıl önce “Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad” başlıklı bir makale kaleme almış, böylece Kür Şad adı literatürümüze ve sözlüğümüze girmiştir. Nihal Atsız Bey, bu makalesinde önce Çin tarihlerinde yazan Kür Şad isyanını kısaca özetlemiş, ardından Kür Şad’ın neden cihan tarihinin en büyük kahramanı olduğunu şu sözlerle yorumlamıştır:

40 kişiyle, esir bulundukları kuvvetli bir memleketin hükümdarına saldırmak her kahramanın yapacağı işlerden değildir. Düşmanlarla çevrili olan esirlerin kuvvei mâneviyesi hürlerinki gibi sağlam değildir. Böyle olduğu halde bu büyük işe teşebbüs edebilmekle Kür Şad ve onun temsil ettiği 40 Türk, cihan tarihinin en büyük kahramanları olmak hakkını kazanmışlardır.” 

Kür Şad tarihte yaşamış gerçek bir Türk kahramanıdır. Kür Şad’ın Çin kaynaklarında geçen adı Cie-şı-şuay’dır. “Bozkurtların Ölümü” romanında anlatıldığı gibi, gerçekten de 639 yılında 40 yiğidiyle Çin sarayını basmış, Vey ırmağı kıyısında arkadaşlarıyla birlikte Çinlilere karşı kahramanca vuruşarak ölmüştür. Çin kaynaklarında yer alan olay kısaca şöyle gerçekleşmiştir:

Doğu Köktürk Devleti kağanı T’uli Kağan’ın kardeşi Kür Şad, 629 yılında ağabeyiyle birlikte Çin’e gelmişti. Kür Şad’ın zamanla ağabeyi T’uli Kağan ile arası açılmıştı. T’uli gerçekten İmparator T’ai-tsung ile anlaşarak kendi devletine ihanet etmiş, T’ang hanedanlığına teslim olmuştu. T’uli Kağan 631 yılında öldü. Kür Şad, kırk Köktürk yiğidiyle anlaşmış, gizli bir isyan cemiyeti kurmuş, T’uli Kağan’ın oğlu Ho-lo-ko’yu da yanına almıştı. Kür Şad’ın planına göre, Prens Li Chih, geceleri dışarı çıkıyordu. Onu yakalayacaklardı. Chiou-ch’eng-kung sarayının kapıları açık olacak, Kür Şad ve arkadaşları sarayı basacak, İmparator T’ai-tsung’u esir edecekler, başarılı oldukları takdirde Ho-lo-ko’yu kağan yapacaklar ve bağımsızlıklarını kazanacaklardı. Gece vakti planı uygulamaya koydular. Kür Şad ve arkadaşları beklemeye başlamıştı. Ancak o gece büyük bir fırtına meydana gelmiş, Prens Li-Chih dışarı çıkmamıştı. Kür Şad ise planlarının anlaşılacağını düşünerek sarayı basmaya karar vermişti. Düşmanla çarpışarak muhafızları dağıtmışlardı. O anda Sun Wu-k’ai adlı muhafız başı, yardımcı birlikleri ve diğer Çinli komutanlarla gelmişti. Kürşad ve arkadaşları Sun Wu-k’ai’nin birliğiyle çarpışa çarpışa savaştılar. Fakat Sun Wu-k’ai’nin askerlerinin sayısı onlardan çok daha fazlaydı. Kür Şad ve arkadaşları sarayın ahırından atlara binip Çin’in başkentinden çıkmayı başarmışlardı. Vey ırmağını geçip eski yurtlarına gitmek istemişlerdi. Vey ırmağı kıyısına gelip mola verdikleri bir anda, kendilerini takip eden Çin ordusu tarafından yakalanarak öldürülmüşlerdi. Sadece T’uli’nin oğlu Ho-lo-ko affedilmiş ancak güney bölgesine sürülmüştü. Bu isyan girişimi kısa sürede bastırılmış olmasına rağmen başta İmparator T’ai-tsung olmak üzere olmak üzere T’ang hanedanlığını korkutmuş, Türk’ün kuvvetini, cesaretini ve istiklalinden vazgeçmediğini göstermiştir. Kür Şad, Türk’ün bağımsızlık ve hürriyet aşkının sembolü haline gelmiş, “Kür Şad” adı her Türk milliyetçisinin kalbinde mümtaz ve müstesna bir yere sahip olmuştur.

Cie-şı-şuay” nasıl “Kür Şad” oldu?

Çinliler özel isimleri ve kavramları, Çince’ye uydurarak almışlardır. Mesela Çin kaynaklarında “Türk” adı “Tu-kyu” olarak geçmektedir. Böylece isimler orijinal formatından koparılıp Çinceleşmiş şekliyle kaynaklara alınmış, bu kelimelerin asıl hallerinin nasıl olduğu konusu ise Türkoloji ve Sinoloji bilimlerinin çalışma konusudur. Ülkü ve mücadele adamı olarak tanınan Nihal Atsız Bey, aynı zamanda bir dilci, Türkolog, tarihçi ve bibliyograftı. Nihal Atsız Bey, Çin kaynaklarında “Cie-şı-şuay” olarak geçen bu kelimenin ilk iki hecesini rekonstrüksiyon (yeniden kurma) ile “Kür Şad” olarak düşünmüştür. Yani Nihal Atsız Bey, Çin kaynaklarında “Cie-şı-şuay” olarak geçen adın Türkçe aslının “Kür Şad” olduğunu düşünmüştür. Kahraman, kağan çocuğu olduğu için sonuna da idarî unvan olarak “şad” eklemiştir. “Kür” kelimesi, Türkiye Türkçesindeki “gür” kelimesidir, eski dönemde “kahraman, korkusuz, cesur” demektir. “Şad” ise “şehzade, kağanın oğlu” anlamına gelen idari bir unvandır. Böylece Nihal Atsız Bey, 1300 yıl önce yaşamış, Türk’ün istiklali için yiğitçe çarpışarak ölmüş bir kahramanı “Kür Şad” adıyla 20. yüzyıla taşımıştır. Nihal Atsız Bey’in “Kür Şad” ismini bulmasından sonra binlerce Türk, çocuğuna bu adı koymuş, bundan sonra da bu adı koymaya devam edecektir.

Kür Şad tarihî bir gerçektir. Türklüğün istiklali için kahramanca çarpışmış ve canını feda etmiştir. Bu millî kahramanın adı Çin kaynaklarında Kür Şad adıyla geçmediği için “Tarihte Kür Şad diye bir şahsiyet yoktur.” demek son derece yanlış bir ifadedir. Bugün Bilge Kağan dediğimiz Köktürk Kağanının Çin kaynaklarındaki adı Mo-chi-lien’dir. O zaman tarihte Bilge Kağan yok mu diyeceğiz? 639 yılında 40 arkadaşıyla Çin sarayını basan bir yiğit vardır. Ancak tarihî kaynaklarda doğrudan “Kür Şad” adı ve unvanı yoktur, “Kür Şad” Nihal Atsız Bey’in Cie-şı-şuay adını “Kür Şad” olarak tasarlamış ve bu adı “Bozkurtların Ölümü” romanındaki kahramana yakıştırmıştır. Kür Şad ismi ilk kez Nihal Atsız Bey’in 1932 yılında yayımladığı “Yolların Sonu” şiirinde zikredilmiştir. Daha sonra Nihal Atsız Bey, Orhun Dergisinin 19 Nisan 1934 tarihli 6. sayısında “Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad” adlı bir makaleyle Kür Şad’ın kahramanlık hikâyesini tanıtmıştır.

13 asır önce Kür Şad ve 40 yiğidi Türk’ün istiklali için canını feda etmişler, Nihal Atsız Beyin romanındaki ifadesiyle “ruhları bir fırtına gibi, bir musiki gibi, bir ışık gibi akarak Tanrı Dağına doğru yürümüştü.”

Unutmayalım ki, romanlar kurmaca (fiktif) metinlerdir. Bu metinler; tarih, psikoloji, sosyoloji, folklor gibi çeşitli disiplinlerden yararlanılabilir, yazar romandaki kurmaca metni bir tarihî hadise, sosyal vakıa, efsane, destan, menkıbe üzerinden şekillendirebilir. Nihal Atsız Bey, “Bozkurtların Ölümü”nü tarihî bir hakikat üzerinden yazmış, Türk milleti romandaki “Kür Şad” adını hızla benimsemiş ve bu şerefli adı nesilden nesile miras bırakmıştır. Hiç şüphesiz, “Kür Şad” 639 yılında 40 yiğidiyle Çin sarayını basan ve Türk istiklali uğruna canını feda eden Cie-şı-şuay’dır.