Bir gün, pazar içinde yürürken, devletin resmi, makam arabasında oturan bir beyefendinin, devletin malını kişisel çıkarları için kullandığını gördüm. Şöförü, patates ve soğan çuvallarını arabasının bagajına dolduruyordu. Bu anı gördüğümde, aklıma “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” gibi söylemler geldi. Gerçekten de bu tür davranışlar, devlete ve topluma duyulan saygıyı zedeler. İnsanlar, devletin malını kötüye kullandıklarında, toplumun adalet duygusunu da zedelerler. Bu tür küçük ama dikkat çekici anlar, toplumsal sorumluluğun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Toplumda, makam ve güç sadece kişisel çıkarları savunmak için değil, aynı zamanda tüm topluma hizmet etmek için kullanılmalıdır. Bu sorumluluğun farkında olmak, hem bireyler hem de toplumlar için kritik öneme sahiptir. Fakat bazen makam sahipleri, sahip oldukları gücü ve fırsatları yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda kullanır. Bu tür davranışlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi olumsuz etkiler yaratır.
Bir diğer örnek ise, bir marangoz ustasının yaptığı işten ibaret. Emekli olmadan önce, patronu ona bir bahçede ev yapmasını teklif eder. Usta, gerekli bütçeyi alarak evin yapımına başlar. Fakat, malzemelerden çalar ve işini düzgün yapmaz. Evin yapımını bitirip patronuna teslim eder. Patronu, o bahçeyi senin için yaptırdım, beni anarsın diye ustasına hediye eder. Ancak, dürüstçe çalışılmayan bu ev, aslında hiçbir anlam taşımaz.
Bu örneği dikkate aldığımızda, makamlarda da öyle. Devlet: Makam sahiplerine güvenerek ülkeyi teslim ediyor. Yetkilerini yanlış kullandıklarında, kendilerine, hem de ülkeye zarar vermiş oluyor. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmek, sadece kişinin kendisine değil, tüm topluma zarar verir.
Hollanda’da bir otobüs şoförü ile imam arasında yaşanan bir olay da beni derinden etkileyen örneklerden biri. Bir gün şoför, imama 20 cent fazla para verir. İmam, otobüsten indikten sonra farkına varır ama başta, bu küçük farkı umursamaz. Fakat, sonunda bu 20 centi geri vermek için şoföre döner. Şoför, imamı takip ettiğini ve bu parayı kasıtlı olarak fazla verdiğini itiraf eder. İmam, bu durumu fark ettiğinde şok olur ve “20 cente inancımı, dinimi satacaktım” der. Bu örnek, değerlerimize olan bağlılığın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kişisel çıkarlarımızın bizi ne kadar sarsabileceğini, ama doğru olanı yapmanın aynı zamanda vicdanımızı nasıl rahatlatacağını çok iyi anlatıyor.
Hollanda’da çalıştığım yıllarda, okullarda öğretmenlerin, fotokopi makinelerini kullanarak kendi ihtiyaçları için fotokopi çektiklerinde, fotokopilerin karşılığında ödedikleri parayı bir kutuya bırakmalarını gözlemlemiştim. Bu küçük uygulama, toplumsal sorumluluğun ve dürüstlüğün nasıl yayılabileceğine dair önemli bir örnekti. Öğretmenler, okulun kaynaklarını kendi işlerinde kullanırken, bunun karşılığını ödeyerek, topluma ve kuruma olan sorumluluklarını yerine getiriyorlardı. Bu tür davranışlar, toplumsal sorumluluğun özüdür ve her bireyin ne kadar küçük olsa da doğruyu yapma sorumluluğunun olduğunu hatırlatır.
Makam ve güç, yalnızca kişisel çıkarlar için değil, toplumun genel yararı için kullanılmalıdır. Devletin malını kötüye kullanmak, bireysel çıkarlar doğrultusunda hareket etmek, sadece kişiyi değil, tüm toplumu etkiler. Toplumun sağlıklı bir şekilde işlemesi için, herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekir. Hem bireylerin hem de toplumların refahı, adaletli ve doğru bir yönetim anlayışına bağlıdır. Bireysel davranışlarımız, toplumdaki tüm dengeleri etkileyebilir ve biz, her zaman doğruyu yaparak bu dengeyi korumalıyız.
30 Mayıs 2025
Şükrü Karataş