-Efendiler!

Size mahallenin en iyi noktasını vermişler. Müşterin bol olsun demişler”, bir mekan teslim etmişler. Etmişler ama işler kesat. Çünkü birkaç müdavim yaşlı amca dışında dükkana ne gelen var ne giden.

Ve ekliyor arkasından.

-Beyler! Siz sadece ezan okuyup, gelene namaz kıldırmak için mi dükkan açtınız. İki müşteriyle karın doyar mı? Bu dükkanın çarkı döner mi?

-Vallahi Camiler dükkan olsa, daha kirasını ödeyemezsiniz beyler. İşte o kadar müşteriniz az, diyerek serzenişte bulunuyordu Balkanlıoğlu hoca.

Şaşırmıştım doğrusu meslektaşlarına verip veriştirirken. Sosyal medyadan izleyenler bilir. Metin hoca konuşurken vücut dili ağzındakinden önce davranırdı. Çünkü heyecanlanıyordu konuşurken, bazen sinirleniyor yerinde duramıyordu anlatırken. Çünkü dertliydi. Dert edinmişti davasını. Mekanı Cennet olsun…

Şimdi nerden çıktı bu demeyin dostlar. Bildiğimiz kadarıyla Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede, günde beş vakit ezanı kimse duymuyorsa, camiler boş kalıyorsa, halk cumadan cumaya lütfen! camiye gidiyorsa, burada ters giden bir şey var demektir. Bu terslik dert olunması gereken bir sorundur aslında. Bu dert Diyanet İşlerine bağlı il müftülerinin ve cami imamlarınındır tartışmasız. Bolu Müftülüğümüzün değerli çalışma ve gayretlerini taktir ederken ne yazık ki bu enerjiyi bütün camilere aynı hassasiyetle aktaramadığını müşahede etmekteyiz maalesef.

Türk halkınca her zaman saygıda kusur edilmeyen imam kardeşlerimizin giydikleri Peygamber cübbesi onlara, mesai memurluğundan ziyade, İslâm'ı anlatma ve güzel ahlaklarıyla etrafına ışık tutma misyonunu da yüklemektedir.

Neredeyse camiye Cemaatten sonra girip cemaatten önce çıkmak, küçük uyarılara karşı külhanbeyi kesilerek vatandaşı camiye küstürmek veya görevli oldukları Allah'ın evine gerekli özeni göstermeden soğuk ve yüzeysel kalmak,vb… Ne kadar yakışıksızsa, böyle efendileri, görevlerini Allah aşkı ile yaparak, İslam'ın güncel yaşama bakışını, doğru ibadeti ve güzel ahlakı nasıl anlatırım” derdi ile meşgul olan hoca efendilerin arasında, uyarmadan ve denetlemeden aynı şekilde bırakmak da o kadar yakışıksızdır.

Sizi temin ederim, beş vakit namazını kılanların önemli bir kısmı; daha okunan ezanın, namazdaki Fatiha'nın, ettiği duanın anlamını bilmiyor. Doğru abdest almadan tutun da, gusülden veya namazın farzlarından bihaber o kadar insan var ki. Adet üzere! cumadan cumaya camiye gidenleri veya arada bir lütfen! namaz kılanları düşünemiyorum bile.

Hocam biz açız. Biz okuyarak öğrenmeyi sevmiyoruz. Biz dinimize açız. Ne olur bir lokma da siz koyun ağzımıza. Anlatın bize. Bir iki kerede anlamayız. Yine anlatın. Biz camiye alışmamışız gelmiyoruz. Buyurun siz gelin bize. Evimize, işyerimize. Çayımızı için. Girin kolumuza davet edin bizi. Beraber gidelim. Nasıl, Ezanı duymayan kulak, kulak değilse, namaz için titremeyen kalbin, kalp olmadığını anlatın bize. Biz dışarda dedikoduyla ezanın bitmesini beklerken, siz içerde güzel sohbetinizle sızlatın yüreğimizi. Haramı anlatın. Helâli anlatın. Kul hakkını, ölümü ve dahi, hesabı anlatın. Anlatın hocam çocuğunuza anlatır gibi. Uçuruma düşecek birini çeker alır gibi. Suda boğulan kardeşine el uzatır gibi. Anlatın hocam bıkmadan, usanmadan anlatın. Sizin anlattığınız bir doğru ile girersek belki Cennete, biz de sizi anlatırız orada hocam. Sizi anlatırız.

Özellikle Corona salgınının olduğu bu dönemde camilerde gösterilen hassasiyet ve bulaşa karşı yapılan uygulamalar takdire şayandır doğrusu.

Cami görevlilerinin aldığı talimatları en doğru bir şekilde cemaate anlatma ve uygulatma ciddiyeti, İçişleri Bakanımız Sn. Süleyman Soylu'nun dikkatinden kaçmamış ve taktirini almıştır. Aynı hassasiyetin devam ettiğini görmek sevindirici olmakla kalmayıp, bir şeyi kalben isteyince başarıya ulaşılabileceği ümidini de yeşertmektedir. Selam ve sevgilerimle…

Ümit YAVUZ

20-11-2020