ANILAR…
Bir yanımda rahmetlik büyük dedem Kara Mehmet, bir yanımda rahmetlik Safinaz ananem, ortalarında da ben.
Öküzlerin çektiği arabanın çıkartmış olduğu gacur gucur sesler
Ve
Yaylamızdaki her bir yanı ağaçtan yapılmış, altı hayvanlar için ayrılmış, etrafı tokmalarla çevrilmiş olan evler
Ve de
Küçükbaş hayvanlar için ayrı, büyükbaş hayvanlar için ayrı, boyunlarına takılmış olan zillerden gelen sesler…
Hala hatırımdadır yaylamızdaki o güzel günler.
DIŞARIDAN HİÇ KİMSE YER YURT EDİNEMEZDİ.
Fakirdi Kara Mehmet Dedem
Ama
Gönlü zengindi…
O yoksul hali ile şehirden misafir kabul eder, sofraya sağdan soldan temin etmiş olduğu bal manda kaymağı ve höşmerim koymayı ihmal etmezdi.
Dedik ya, dışarıdan insanlar misafirliğe gelirlerdi.
Ama
Dışarıdan hiç kimse yer yurt edinemezdi.
CEREMESİ KÖYLÜYE KALDI
Şimdi yaylaların durumuna bakıyorum da, artık ne o ağaçlardan yapılma birbirine geçmeli yayla evleri var,
Ne de altta ahırlar…
Öküz arabaları, yerini çeşit çeşit araçlara bırakmış.
İlginç olanı, dünün misafirleri bile yeralmış, ev yapmış.
Köyü bir gece de şehir olmasına rağmen hala KÖY ve YAYLACILIK KÜLTÜRÜNÜ yaşatmaya çalışan samimi köylüme ise ceremesini çekmek kalmış.
BİR İMAR BARIŞI DA BİZE
Günahımız çok.
Çünkü
Kimimiz; elimizde belge olmamasına rağmen, devletin yerini köyden olmayanlara sattı.
Kimimiz; siyasi veya maddi gücünü kullandı, bir yer kaptı.
Kimimiz köyümüzde sınırımıza dalan yan komşumuzla kanlı bıçaklı olurken, yaylalarımızda atamıza ait olmayan yerleri bile pervasızca tel örgüler ile donattı.
İyi de insanlar bu gücü nereden aldı?
‘Nasıl olsa, devlet bir imar barışı da bizim için çıkarır’ beklentisinden…
Tamam!
Yukarıda da dedik ya; kul hakkı, yetim malı nedir, bilmeyen ya da bildiği halde anlamazdan gelen insanımızın günahı vebali çok.
Peki
İnsanımızı bu pervasızlığa iten siyasetin, siyasetçinin hiç mi günahı yok.
KÖYLÜYLE DERTLEŞTİK
‘Hoca ottuğun yerden yazı yazma, geldin mi gördün mü, insanlar ile dertleştin mi’ diye düşünülebilir.
Gezdik…
Cuma günü Sayın Ahmet Bilgi ve Sayın Cahit Çokşirin Hocam ile beraber Ağaççılar, Kürkçüler, Civril, Sandallar, Paşaköy, Kılıçaslan demedik, yaylaların tümünü gezdik.
Gözleri siyasetçileri arayan
Ama
Bulamayan köy sakinleri ile dertleştik.
HERYERDE TALAN VAR
Canımız yandı, üzüldük…
Nasıl üzülmeyelim
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, her yerde talan var, her yer de inşaat var; pek çok yer işgal edilmiş.
İnanın hayvanların otlayacağı yerler bile tel örgüler ile çevrilmiş, köyündeki yerini ekmeyenler yaylayı bostan etmiş.
Ederken de susuzluğunda beraberinde geleceğini, doğal hayata da sekte vurduracağını, düşünmemiş.
ORTADA BÜYÜK HAKSIZLIK VAR
Ortada büyük bir haksızlık var, saçı bitmedik yetimin hakkına tecavüz var, gerçek köylünün mağduriyeti var.
Bu konuda devletimizin aldığı kararın yanında olmalıyız.
Gerçek yaylacı köylümüz oluyorda…
Ama
Devletimizden de sap ile samanı da birbirinden ayırmasını
Ve
GERÇEK YAYLACI KÖYLÜNÜN haklarının korumasını bekliyor.
TAZIYA TUT, TAVŞANA KAÇ
Sayın Valimiz Ahmet Ümit’in önünde kendisinden uygulanması istenen kanunlar var.
Aklının bir köşesinde ise Hz. Ömer’in,
KENAR-I DİCLE’ DE BİR KURT KAPSA KOYUNU,
GELİRDE ADL-İ İLAHİ ÖMER’DEN SORAR ONU” sözü…
Yani
Sayın Valimiz, oyunu kuralına göre oynayan çapsız siyaset gibi ‘TAZIYA TUT, TAVŞANA KAÇ’ diyemez.
Zaten kendisinden de siyasetçi gibi düşünmesi beklenemez.
Ama
Siyasetçilerimizin hepsinin Hz Ömer’in çizgisine gelmeleri özlemimiz, beklentimiz.
ADALET GÜZELDİR
Sayın Valimizin çizgisinin ‘Adalet güzeldir. Fakat devlet büyüklerinde olsa daha güzeldir’ hadisi şerifi doğrultusunda olduğunu bilir, şahitlik ederiz.
Bu hadis doğrultusunda da kendisinden saçı bitmedik yetimin ve kul hakkını korumasını isterken
Ve de
Desteklerken,
Gerçek köylüyü, yaylacıyı da koruyacağına eminiz.
29.11. 2020
Muharrem Demirel