Uzun süredir sokağa çıkmıyordum. Giyindim, kuşandım, yola koyuldum o gün. Yaş altmış beşi devireli çok oldu. Üzerini, saymıyorum artık. Fötr şapkam başımda, havanın tutarsızlığı zam furyası gibi olduğu için şemsiyemi de aldım ihtiyaten. Benimki memur alışkanlığı. Hoş şimdi memurluğun kriterleri de değişti ya! Bazen emekli olduğumu bile unutuyorum. Sabah, kahvaltımı yaptıktan sonra hemen üzerimi işe gidecekmişim gibi giyinirim. Kravatı da taktım mı otururum cam kenarına. Günlük gazeteyi son sayfasına kadar hatim eder, bulmaca sayfasını da bitirdikten sonra gazete faslı biter. Saate baktığımda ancak öğle saati olur.

Hanımın ihtiyaç listelerini elime aldıktan sonra sokağa çıkarım. Acele etmem ki zaman geçsin. Berber Ali’ ye laf atarım. Azıcık sohbet ederim kapı önünde. Biraz siyaset, biraz ekonomi üzerine. Yol üstündeki manav Rasim ile ayak üstü sohbet ederim. Canımın istediği meyvelerden azar azar alırım. Eve geldiğimde hanım kapıdan girer girmez paylar. “ Sefa Bey! Nerede kaldın? Ben de istediklerimi İstanbul’ dan almaya gittin sandım.” Bilmez ki benim zamanla savaşımı. Kendine göre haklı. Yemek yapacak, malzeme yok. Ertesi gün için pasta börek yapacak, güncü arkadaşları gelecek. Ben yine evden kovulacağım, nereye gideceğimi, ne yapacağımı planlayacağım. Onlar akşama kadar kek, pasta eşliğinde gülecekler, streslerini atarken ben kaderime isyan edeceğim.

Emekli olduktan sonra vakit geçirmek için çare arayışım oldu aslında. Önce diğer erkekler gibi kahvehaneye gitmeye karar verdim. İlk kez girdiğim kahvehanenin kapısından içeridekilere baktım. Sigara dumanından kimseyi göremiyordum. Kapıda durmuş içeriyi görmeye çalışırken, eski bir tanıdık seslendi. Keşke de tanımasaydı. Adımımı atmadan kaçabilirdim belki. Onun çağırmasıyla sisi yararak ulaştım yanına. Yanında üç kişi daha var. Sigara da içiyorlar. Hemen seslendi garsona “ Halil ! Beş çay kap gel oğlum !” Çaylar geldikten sonra içtik. Sonra hemen okeye başladılar. Ben onları seyrediyorum. Bir mücadele ki anlatamam. Sanki meydan muharebesi yapıyorlar. Taş çalma kavgasına tutuştuklarında ben kaçtım oradan. Bir daha da kahvehanenin yoluna girmedim.Sonra Halk kütüphanesine dadandım. Oradan da gözlerim yüzünden ayrılmak zorunda kaldım. O Kadar çok okuyordum ki gözlük numaralarım artmıştı. O sıralarda yerel televizyonda bir haber üzerine halk oyunları topluluğuna katılmaya karar verdim. Heyecanla Halk eğitim merkezine gittim. O güne kadar yapamadığım her şeyi denemek istiyordum. Geç gittiğim için sadece Karadeniz bölgesi oyun ekibinde açık yer kalmıştı. Denemek istedim. Üçüncü günü horon tepmeye çalışırken ayağımı incittim. Sonra “ Sefa bırak bu işleri, sen zararlı çıkacaksın. Ticaret yapsan, iflas edersin. En iyisi al emekli maaşını, koklaya koklaya ay sonunu getir. Suya, sabuna dokunma. Kırk yıllık kani, olur mu yani” dedim.

Sonra da eve alıştım. Uzun süre çıkmadım. O gün, bir tanıdığın telefonuyla çıkmıştım sokağa. Çok da heyecanlıydım. Yıllarca gidip geldiğim yollarda memur kimliğimin dışında gitmek de zevkliymiş. Etrafımı seyrede seyrede gittim. Sonunda varacağım yere ulaştım. Kan ter içinde kalmıştım. Fakat geç kalmıştım. Açılış törenine yetişememiştim. Dükkânı açan genç, yakın bir arkadaşımın oğluydu. Babasıyla uzun yıllar çalışmıştık. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Öldüğünde genç sayılabilecek bir yaştaydı. Çok güzel anılar biriktirmiştik kendisiyle. O öldükten sonra ailesini yalnız bırakmamaya çalıştık. Arkadaşım Metin öldüğünde oğlu liseye henüz başlamıştı. Onu kapıda görünce gururlandım. Elime sarıldı, kucaklaştık. Şık ve gösterişli bir vitrin hazırlamıştı. Tavırları bu işte başarılı olacağına işaretti. Kitapevi yaşadığım şehre gerekli bir işyeriydi. İnsanların kitap okumuyor olması, bazıları için caydırıcı olabilirdi. Fakat ben öyle düşünmüyordum. Beni masalardan birine davet etti. Oturduk karşılıklı. Kitapevinin yanında okuyucunun ihtiyacı olan yeme- içme ihtiyacını da düşünerek cafe bölümü de eklemişti. Karşılıklı birer Türk kahvesi içerken, sohbete başlamıştık.

“ Yeğenim maaşallah! Hayırlı olsun. Açılışa yetişemedim kusura bakma. Allah işini rast getirsin oğlum. Baban görseydi ne çok sevinirdi.”

“ Sağ olasın Sefa Amca. Geldiniz ya, önemli olan o. Rahmetli babamın hayaliydi Kitapevi. Emekli olabilseydi kendisi açacaktı. Ama… olmadı. Allah rahmet eylesin. Başladık bakalım. İnşallah başarılı olabilirim. “

“ Benim çocukluğumda bir büyüğümüz vardı. Babamın yakın arkadaşıydı. Babamla gezmeyi severdim. Onun dükkanına uğradık. Babamla sohbete daldılar. Babam, hiç ihtiyacımız olmadığı halde soba tenekesi satın aldı. Hâlbuki soba tenekemiz vardı ve yeniydi. Dışarı çıktığımızda babama heyecanla sordum. ‘ Baba, bizim tenekemiz vardı. Neden tekrar aldın ‘ dedim. O da bana ‘ Oğlum evet bizim teneke eskimedi. Yenisine de ihtiyacımız yoktu. Fakat arkadaşım dükkânını yeni açtı. Hevesini söndürmemek lazım. Onun düşmanı dükkânına gelmez. Dostu da gelmezse nasıl devam ettirir ticaretini. Bir manada benim ki destek. Büyüyünce daha iyi anlayacaksın bunları. Emeğe saygı duymak lazım oğlum. ‘ dediğinde anladım amacını. Başlamak bitirmektir oğlum. Önemli olan o cesareti göstermek için adım atmak. Allah emeklerini zayi etmesin oğlum. E hep sohbet mi edeceğiz. Hadi gezdir bakalım ekmek tekneni. “

Hevesle gezdirdi ekmek teknesini. Raflardan beğendiğim yazarların kitaplarını seçtim. Bir kucak dolusu kitapla kasaya geldim. O sırada bir kitap daha dikkatimi çekti. Elime aldım, incelemeye başladım. Kapağı çok ilgimi çekmişti. Eski bir resimden yapılmış kapak resmi beni çocukluğuma götürmüştü. Onu da üstüne koydum.

“ Harun, yap bakalım hesabı oğlum. Akşam olacak neredeyse. Yengen fırçalar beni geç kalırsam”

“ Hesap yok Sefa amca. Hediyemdir. Siz geldiniz ya o bana yeter. “

“ Ooo olmadı Harun. Böyle yaparsan yarına kalmaz kapatırsın dükkânı. Oğlum, ticaret dost parasıyla devam eder. Düşmanın zaten uğramaz, kim gelecek? Eş dost. Hadi yap hesabı.Üstteki kitap çok ilgimi çekti. “

“ Sağ olasın amca. O kitap mı o buralı bir yazarın kitabı. Ben yerel yazarları desteklemeyi düşünüyorum. Okuyunca çok beğeneceksiniz. Ben çok beğendim. “

Ödemeyi yaptıktan sonra çıktım oradan. Yeni bir kapı açılmıştı benim için. Hanımın evden kovduğu günlerde bana huzur veren mekânı bulmanın rahatlığıyla eve doğru yola çıktım.