CÜZDANDAKİ ŞEVVAL  & ŞEHİRLERİN ŞAİRİ NECİP FAZIL

Bolu Belediye Meclisi’nde alınan kararla Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Necip Fazıl Kısakürek’in adını taşıyan  Kültür Merkezi, Bülent Ecevit Kültür Merkezi olarak değiştirilmesine bozuldum.

Eminim;

Şiirleri ile de anılan rahmetli Bülent Ecevit’de bozulmuştur yattığı yerden ruhen! 

BBB T.Ö. konu ile ilgili Belediye Meclisinde yaptığı konuşmada,

-         "Necip Fazıl'ın hayatını da okuduğumuzda çok da örnek alınacak bir şey göremiyoruz" diye abuk sabuk lâf etmiş.

BBB T.Ö. ya kendini kaybetmiş bulamıyor, ya da aynaya bakıyor kendini göremiyor.

Saçmalamış!

-         Nereden, nasıl, hangi duruşla, hangi görüşle, hangi gözle baktığı meçhul, cümle kurgusunu esefle kınıyorum.

Necip Fazıl için, “örnek alınacak bir şey göremiyoruz” derken sanat noktasında, genel kültür mevzusunda, şiir konusunda ne kadar sığ bilgiye sahip olduğuna şahitlik ediyoruz Özcan’ın..

20 yıl cüzdanında sakladığı Şevval Sam resminde ne gördü, Necip Fazıl’da neyi göremedi; orasını da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

-         Cüzdanda 20 yıl resmi saklanan Şevval Sam.

-         Kültür Merkezinde ismine tahammül edilemeyen Necip Fazıl.

Allah akıl fikir versin.

XXX

Necip Fazıl hakkında çok şeyler yazabilirim.

Necip Fazıl, Darülfünun günlerine Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye-i Şâhâne'de bir yılı hazırlık sınıfı olmak üzere dört yıl okuyor,

Burada öğrenciyken hükümet tarafından felsefe eğitimi için Paris'e Sorbonne Üniversitesi'ne gönderiliyor.

Necip Fazıl, 24 Şubat 1923'den itibaren bir sömestr Edebiyat Fakültesi'nde öğrenci olarak bulunduktan sonra, 1923-1924 ders yılının başında Hukuk Fakültesine geçiş yapıyor.

Necip Fazıl, Sorbonne Üniversitesi'ndeki hayatını "bohem bir hayat" olarak anlatır.

"Kâbus" der, Paris günleri için.

Öyle ki, "Kâbus şehri" dediği Paris'i, "O ve Ben" isimli eserinde şöyle anlatır: 

-         "Kâbus şehrindeki hayatımı anlatmaya hicabım ve İslâmi edebim manidir!"

XXX

Edebiyatımızda derin izler bırakan Necip Fazıl, 13 yıl boyunca banka memurluğu yapar.

O yıllarda bankacılık, en gözde mesleklerden biridir.

Osmanlı Bankası ve İş Bankasında çalışan Necip Fazıl, bankacılık mesleğinden sonra gazetecilik yapmaya başlar.

Necip Fazıl'ın hayatında iki farklı dönem, iki farklı cihet vardır.

Şöhreti henüz yolun başındayken gören şair, kendi içinde felsefi bir arayışa bürünür.

Şair;

-         "Hayatımda öyle bir gün doğdu ki, kundaktan patiğe, emzikten kısa pantolona, oyuncaktan boyun bağına, karalama defterinden polis hafiyesi romanına, beş taştan iskambil kâğıdına ve ayva tüyünden kır saça kadar anne, baba, dadı, mektep, arkadaş, kitap, hoca, tabiat, şehir, cemiyet, kimden ne aldımsa hepsini geriye verdim. Ruhuma istifledikleri hazırlop dünya bir sarsılışta yıkıldı gitti." Diye söyler

Şairin maddeye, dünyaya, boheme bağlı hayatı, 1934 yılı itibariyle manevi bir değişime girer.

Beyoğlu Ağa Camii'nde görev alan Abdülhakim Arvasi ile tanışması bu hayatın başlangıcı oldu. Üstün ahlak felsefesinin hüküm sürdüğü tüm eserlerini bu dönemden sonra yazmaya başlar.

Necip Fazıl, 1939-1943 arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı'nda ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler verir.

XXX

Bir hatırasından Necip Fazıl şöyle bahseder.

"Annem hastanedeydi.

Ziyaretine gitmiştim…

Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter…

Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde…

Haberi veren annem, bir ân gözlerimin içini tarayıp:

-         Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!

Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetinin ta kendisi… Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı, içimden kararımı verdim:

-         Şair olacağım!

-         Ve oldum."

XXX

Üstad, sadece yazdıkları ve söylediklerinden oluşan eserlerle değil, yetiştirdikleri insanlarla da bilinir ve tanınır.

Eğer bugün Yedi Güzel Adamdan bahsedebiliyorsak; bu Necip Fazıl sayesindedir.

Yedi Güzel Adam ile tanışması, yayımlamış olduğu bir dergiye şiirlerini yollamalarına tesadüf eder.

Necip Fazıl, Yedi Güzel Adamın imamesi misaliydi.

Diriliş, Edebiyat, Mavera, Büyük Doğu'nun çocukları, onun meyveleriydi. Bu hususu en açık Mehmet Akif İnan dile getirir ve der ki:

-         "Anamı sorarsan büyük doğudur

-         Batı ki sırtımda paslı bıçaktır!"

Şimdi bu Necip Fazıl Usta’yı bu güzel kalemi bu güzel adamı, “YEDİ GÜZEL ADAMA” vesile olan bu büyük şairi Tanju Özcan içinde sindirebilir mi?

BBB Tanju Özcan’ın, Necip Fazıl’ın tabelasını orada tutmaya yetecek kadar maneviyatı, yazarın ismini hazmedecek kadar terbiyesi, şiir sevgisi, medeni birikimi, tarihe dair saygısı var mıdır.

Olmadığı için hal bu hale gelmiş, getirilmiştir.

Başkaca söze kayda gerek yok; bilen biliyor..

XXX

KALDIRIMLAR

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

-         Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

-         Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

-         Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.. ‘necip fazıl’