Yurt dışında yaşayan gurbetçiler 6 milyona ulaştı. Gurbetçilerimiz; eğitimde, ticarette yüksek seviyelere ulaşmaya başladılar. Bunda, eğitimin önemi çok büyük rol oynamaktadır. Toplumsal refah düzeyimizi artırmanın en temel yönetimi ise, gençlerin ve yetişkinlerin sürekli olarak kendilerini geliştirecek eğitim almalarını sağlamaktır. Bilgi çağında; İskandinav ülkelerinin nüfusuna sahip gurbetçilerimizin ve ülkemizin yarattığı katma değeri artırmanın yolu bilgi ve yetkinlik düzeyini geliştirmekten geçer.

Hollanda’da 40 bin iş yeri, gurbetçilerin yoğun olduğu Almanya’da 3 bin almanı çalıştıran şirketler var, Ege Türk gibi. STK’larla, siyasi alanda başarıyı artıran gurbetçilerimiz Türk ekonomisi için de çok önemlidir.

Kıbrıs savaşı sırasında ambargo konan ülkemize savaşta sıkıntı çekmesin diye gurbetçilerimiz tarafından milyonlarca mark gönderilmiştir.

Ülkemizin 70 sente muhtaç olduğu dönemde, başbakanımız Sayın Turgut Özal tarafından gurbetçilerimize, kim 10 bin mark ve üzeri merkez bankasında hesap açtırırsa, parasına % 14 faiz vereceğini ilan etti. Gurbetçilerimiz bankalardan para çekip gönderdiler. Sayın Turgut Özal ‘’ bu gurbetçiye verdiğim faiz yine ülkemde kullanılacağı için ülkemin parası, ülkemin içinde kalacaktır.’’ demiştir. Dediği gibi de oldu, gurbetçilerimiz o paralarla Türkiye’ye yatırım yaptılar.

Aynı zamanda ülkelerine tatile gelen gurbetçilerimiz her yıl milyonlarca € bırakarak gurbete dönerler.

Birinci kuşağın ilk gittiği yıllardan öğrencimin anısını burada dile getirmek istiyorum: Tatilde Türkiye’den Hollanda’ya dönerken Avusturya’da arabalarının lastiği patlıyor. Yedek lastiği takmak için eşyalarını indiriyorlar. Yedek lastiği taktıktan sonra yollarına devam ediyorlar. Yanlarından geçen bir minibüsün üstünde turşu bidonu görüyorlar. Babaları ‘’ vay be avrat adama bak. Senin gibi Osmanlı hanımı var, aynı turşu bidonunu da bayrak gibi arabanın üstüne yerleştirmiş.’’ Diye kahkahayı basmış. Eve vardıklarında turşu bidonunu unuttuklarının farkına varıyorlar. Gurbetçilerimiz ilk gittiği yıllarda ülkemizin ürünlerini oralarda bulamıyorlardı. Turşusundan, mercimeğine kadar satın alıp beraberlerinde götürüyorlardı. ‘’ İnsan nereye giderse kendini de beraberinde götürür.’’Socrates Hollanda’da o dönemlerde karpuz bile yoktu. Artık pazarlarda Türk ürünlerini bulmak çok kolay, büyük alışveriş marketleri, marketlerin içinde Türk yiyecekleri için ayrı bölümler oluşturdular.. Türkler alışverişi çok yapıyorlar. Hollandalı bir domates alır, Türkler en az üç kilo alır.

Türk ürünlerine rağbet gösteren 6 milyon nüfusa ulaşan Türk insanı gurbetçilerimizdir. İhracat yapan şirketlerimizin bu pazarı değerlendirmesi de kazançlarını artırdığı gibi ülkemize katma değer olarak geriye dönecektir. Bu büyük pazarı değerlendirebilen şirketlerin kazancı da büyük olacaktır.

Türkiye’de; hükümetler ve Türk insanı kendisini temsil edecek gurbetçilere bilimsel kucak açabilirse zaten Türkiye Avrupa birliğine girmiş demektir. Bununla birlikte gurbetçilerimiz elbette Türk diasporasını gerçekleştirecektir.

Mutlaka; bir ülkenin, bir şehrin 150 yıllık, bir şirketin, bir ailenin, bir kişinin 50 yıllık planı olmalıdır. Yoksa başarıyı yakalamamız mümkün değildir. Bu ufku görebilen şirketler ithalattan çok marka yaratmış, patenti olan mallarını dünyaya satabilirlerse ülkemiz ekonomide başarıya ulaşarak zenginleşebilir. İhracatta: Arçelik, Vestel gibi. Savunma sanayimizin geliştirdiği İHA ve SİHA’lar (TUSAŞ) gibi.

Halen, değerli zeytin yağımızı İtalya üzerinden varillerle çok ucuza satıyoruz, mermerimiz yine İtalya üzerinden İtalya markasıyla pazarlanıyor.

Eğitim seviyesi arttıkça toplumda yeniliklerin benimsenme hızı da artar. Eğitim seviyesi, gelişme ve katma değer için gerekli olan araştırma ve geliştirme yatırımlarının da artmasın sağlar. Eğitimli bir toplum daha bilinçli seçimler yapabilme nedeniyle piyasaların daha verimli çalışmasını rekabet gücünün artmasını da gerçekleştirir.

Tarımda da rekabet yapabilmek için eğitime bilgiye ihtiyaç vardır. Hiç unutamıyorum, nisanın sonuna doğru doğanın tam uyanışının ortasında, Hollanda hava raporları eksileri gösteriyordu. Haberlerde; hektarlarca armut ve elma tarlalarında, meyve ağaçlarının orta yerleri gaz boruları döşenmiş, alevler gece meşaleler şeklinde parlıyordu. Bazı hektarlarca meyve tarlalarında ılık yağmurlama yaparak dondan korudular. Yetiştirdikleri sağlıklı meyvelerini yurt içine ve dışına satarak zenginliklerini korudular. Çok büyük seralarda ziraat mühendisleri ve laboratuvarları bulunmaktadır, bu da katma değeri artırıyor elbette.

Katma değeri artıran ülkeler; ithalatı az, ihracatı çok, ekonomileri de güçlüdür. Bir ailenin gelirleri giderlerini karşıladıktan sonra birikimi oluyorsa, o ailede fakirlik olmaz. Geliri iyi olan aileler çocuklarını daha sağlıklı, eğitimli bireyler olarak topluma bırakabilirler. Ailelerimizin de zengin ve refah içinde olması da güçlü bir ekonomiden geçiyor. Bunun yolu da her şeyde olduğu gibi EĞİTİMLE gerçekleşir.

7 Şubat 2022

Şükrü Karataş