Kendimize ait küçük dünyalarımız var. Kurulu bir düzende, vazonun bile yerinin değişmediği hayatlarımız… Bir eşyamız kıpırdasa tepe takla olan düzen… Özel alanlarımıza müdahalede kendimizi kaybediyoruz. Hayatlarımız kocaman duvarlar örülü, bizi bu noktaya ne getirdi bilinmez.
Sevgisizlikten buruşan ellerimiz, sevginin çirkin yüzüne katlanamayacak kadar yaş almış. Kaybetmekten korkmuyoruz hiçbir şeyi… Kaybedecek pek bir yanımız kalmamış… Umursamaz bir o kadar vurdumduymaz hallerimiz. Kendimizden bir adım önde ailemiz sonra kendimize gelince duruyor dünya. Üzüntülerimiz tek dozluk. Uzun soluklu mutsuzluklarımız birkaç yaşanmışlık öncesinde kalmış. Tanınmış acıların nasıl geçeceğini çok iyi öğrenmiş ruhumuz.
Sert karakterlerin içine dokunmak, insana en çok yakın sadece kendisi aslında… En doğrusunu sen biliyorsun Pelin!” defalarca tekrarlarım bu ve bunun gibi cümlelerimi… Mesela biri de Kendini unutma Pelin!”
Kendini unutma ki Pelin, kimse için değişmek zorunda kalma. Sivri yönlerini yumuşatma, olmazlarını oldurma. Belki bu yüzden yaralarımın önünde dimdik duruşum. Sevginin önünde eğilmeden en çok kendimi sevişim.
Hayatta yaşadığım her şeyi o kadar çok seviyorum ki… Bütün üzüntülerimi, acılarımı, sevinçlerimi, mutluluklarımı toplayıp yılların şekil verdiği bir karakteri oturttum bu bedene… Düşüncelerimin her noktası yaşanmışlıklardan ibaret…
Yağsın yağmurlar o zaman, güneşli günler yağmurlardan sonra gelir. Temizlensin korkularımız, hatalarımız.
Eskiden bir şanssızlık yaşarsam hayıflanırdım. Hayatta umut ettiklerimizle hayatın bize verdikleri bazen bambaşka oluyor. Zaman geçtikçe tecrübeler insana yaşarken bizleri bunaltan ve üzen hadiselerin sonrasında güzellikler gelebileceğini öğretiyor.
Güzel şeyler olacak inanıyorum.