Sabahın erken vakitleriydi.

İzzet Baysal Caddesinde bir elin parmakları kadardık.
Soğuk henüz kırılmamıştı.
Güneş, güneyine doğru uzanmış gün alıyordu.

Gökyüzünde tek bulut yoktu, sema tertemizdi.

Ahmet, Mehmet.. Belki Ali Veli..az ileride Hüseyin ellerinde süpürgeler iş başındaydılar.

Yeryüzünde sabah temizliği bitmek, Karacasu taraflarında sis kalkmak üzereydi.

Mengen Şirinyazı Göleti sosyal medyadan halâ çöp kusuyordu.

Tükürükle asfalta yapışmış günebakan kabukları özür, karıncalar imece kuyruğuna girmişlerdi.

Her şey dünden kalmıştı.

Filtreli filtresiz izmaritler kol geziyordu.

Halbuki;

Bir hafta, bilemedim on gün önce eylül de bu yollardan geçmişti..

Tertemiz hatıralarını bırakıp gitmişti.

Mahzundu.

Yapraklarını eteklerinden döke döke gözden kaybolmuştu.
Şaka gibi..!!

Ekim'i de yarıladık..

Sıra Kasım'da..

Kışa elimi vereceğim diyerekten;

O da kasım kasım kasılacak bir ara; bir ay kadar.!

Aylar ekiliyor.

Takvim yastıkları filiz verecek.

Yaşayan görecek.!

Bu da, geçip gidecektir.
Onu diyecektim;

Dün sabah bi adamın yanından geçtim..

Eylül ayı gibiydi.

Bütün ayların yükünü.!

Hayatın hüzünlerini, kederlerini sanki üzerinde taşıyordu.

Üstü başı sapır sapır dökülüyordu.

Ne Ekim'i vardı, ne de Kasım'ı olacaktı.

Yapayalnızdı.

Başını sağa sola salladıkça, kalanlarda savrulup gidiyordu.

Solmuş bir pantolonu vardı.

Kurumuş yaprak gibiydi, üzeri başı inanılmazdı.

Arka cepleri silme poşet doluydu.

Ayakkabıları iki numara büyük, çorapları yoktu.

Yok yok vardı da..!? Topukları yoktu.

Elindeki baştan uca sapsarı renkli şimşir değneğine, yüzüklerin efendisindeki, orta dünya büyücüsü Gandalf gibi sıkı sıkıya sarılmıştı.

Kambur değildi amma, yere bakarak yürümesinden öyle anlaşılıyordu.

Şapkası eski beyaz, sakalları sigara dumanı sarısıydı.

Geriye kalan yüzü solmuş, beniz'i gri duruyordu.

Durduğu yerde aksırıyor, sonra öksürüyor, elinin tersiyle sildiği burnundan bulaşan artıkları yol kenarlarındaki ağaçlara sıyırıyordu.

Belli ki; silecek, serecek mendili yoktu..

Kayışsız pantolonundan gömleği, hayatından sıdkı sıyrılmıştı.

Adı belki de Sıdkı'ydı.

İçi sıdkıydı amma; dışı öyle değildi.

Pejmürde hali tüyleri ürpertiyordu.

Titrediğimi, ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim.

....

"Selamünaleyküm" diyerekten yanından seğirterek geçtim.

"Aleykümselam" diye karşılık verince, bütün ağrılarım dinmişti.

Hakem..!!!.???

Ona kadar saymış olmalıydı..

Sendelemiş, mideme yediğim yumrukların etkisi henüz geçmişti ki..

Gözü gözüme, yüzü yüzüme, sesi kulağıma vuruncasın.!!

Yanağımın oralarda bir ılıklık peyda oldu.

Kanıyor muydu, ağlıyor muydum bilemiyordum.

Ve Fakat.

Yeni bir karşılaşmaya hazırdım.