Bir işyeri açmak istersiniz. Adı ve logosu için düşünmeye başlarsınız. Hayalleriniz ve hedefiniz vardır. Geçim ve para kazanmak gibi… Beklersiniz, masraf yaparsınız. Tutmaz, çalışmaz ve bedel öder kapatırsınız borçlanırsınız da...

Ama nedense o a için uğraştığınız reklamını olan tabelanız orada kalır. O sizin damganızdır ama soğumuşsunuzdur bir kere. Esnafımızın durumu içler acısı. Zor ayakta duruyorlar. Her ne kadar bazı sektörler para kazansa da...

Bolu'muzda derinlere girdikçe, yaşadıkça o kadar çok olaya tanık olmaya başladım ki. İçim sızlıyor, yüreğim yanıyor. Sümer Mahallesi'nde bir baraka, çay içmeye gidiyoruz. Evde yakacak odun yok. Para yok. Ama gönlü zengin bir insan var karşımızda. Bize çay demlemekle kalmamış, pilav ve kızartmada pişirmişti. Ağlamak istiyordum ağlayamadım. Toktuk da… Giden arkadaşımızla beraber sohbet edip ayrılmadan önce imkanım elverdiğince yemek masasının altına bir miktar para koydum.

Şimdi bana bazı muhtarlar kızabilir. Çok da biliyor edası da takınabilir. Ama gördük ki zor şartlarda insanlarımız var. Sonra peçete satan 2 çocuk. Suriyeli olan ramazan diğeri Urfalı… Günlük 150 lira topluyorlarmış. Dedim ki insanlar sizlere merhamet ettiklerinden yardım ediyorlar, vazgeçin okuyun dedim ama herkesin bir hikayesi var bizim algılayamadığımız. Babası savaş nedeniyle geldiği ülkemizden kaçmış. Diğer Urfalı 6 kardeş. Baba parke döşüyor. Şartlar ağır ve zor. Duygusal düşünüyor gibi olsak da.

Bazı gerçekler acı veriyor. Dilenen kolay yoldan para kazanan zengin dilencilerimizde yok değil hani. Meslek edinmiş insanlar. Gururlu insanlar da yardım istemeden ayakta durma ve yaşama savaşı vermekte.

Rahmetli Avni Akyol Devlet Bakanı, Kültür Ve Milli Eğitim Bakanı. Evlatlarından bir tanesi yanlış hatırlamıyorsam doktordu Amerika'da. Enfeksiyon kaparak vefat etmişti. Kızına da koskoca bakan derler ya iş bulamadı, diyemedi Avni bey kimseye. Müzemize yakın arkadaşı Düzce'den Naci bey gelince, yad ettik. Kendi gitti adı kaldı yadigar...