Ergenlik sürecine ait genel yargının, “Sen artık büyüdün.” cümlesine dayalı üst düzey beklentilere karşılık gelmesi, özellikle aile yapıları içerisinde ebeveyn-çocuk çatışmasının da başat sebebi olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Halbuki pedagojik yaklaşımlar 18 yaşa kadarki dönemi yetişkin-çocukluk dönemi olarak değerlendirmekle kalmaz, aynı zamanda ergen bir bireyin bir tarafının gelişime açık, bir tarafınınsa halen çocukluk yaşantılarına ait izler taşıdığına vurgu yapar. Dolayısıyla ebeveynlerin ergenlik sürecine dair bilmesi gereken en önemli olgu; her ne kadar büyüme eğiliminde de olsa ergen bireyin hali hazırda ailesine ihtiyaç duyduğu, yargılanmadan ve eleştirilmeden desteklenmesi gerektiğidir. Ebeveyn perspektifinde hatalı görüşlerden bir tanesi; ortaokul ve lise çağındaki bireyin artık büyümüş, kendi sorumluluğunu alabilen minimum seviyede hata yapmasına göz yumulan bir “yetişkin” olmasıdır. Çocukluk çağındaki birey ailesinin gözetimine ve korumasına daha az gereksinim duymaya başladığında, fizyolojik ve hormonal gelişim düzeyi yetişkin bireylerinkine yaklaştığında, fizyolojik olgunluk düzeyine ulaşmış kabul edilir. Nitekim birçok toplum yapısı bu çağları neredeyse evlilik çağı olarak ya da en azından bir yetişkin kadar sorumluluk alınması gereken bir “geçiş dönemi” olarak değerlendirir. Bu yaygın görüş ergenlik dönemine ait çatışmaların ve bireysel bunalımların temelini oluşturmaktadır. Henüz kendini tanımayan bireyin ergenlik döneminde belirgin bir şekilde ortaya çıkan aile içi yanlış tutumlar, çevre baskısı, okula uyum problemleri ve akran zorbalığı gibi baş etmeye çalıştığı sorunlara eklenen “zorunlu sorumluluklar” krizlerin büyümesine neden olmaktadır. Ergen birey çocuk mu kalsam yoksa bir an önce büyüsem mi çelişkisiyle baş başa kalmanın bunalımıyla uğraşırken bir yandan da aile ve çevre baskısıyla karşı karşıyadır. Ergenlik sürecinde bireyin sergilediği sorunlu davranışların “gör beni” mesajına karşılık geldiği unutulmamalıdır. 
Değerli ebeveynler çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlamak adına sergilediğimiz hatalı tutum ve davranışların çocuk tarafından kısıtlanma, baskı ve engellenme olarak algılandığı bilimsel araştırmaların bir neticesidir. Ebeveynin duyduğu gelecek kaygısının henüz hiçbir hayat tecrübesine sahip olmayan bir bireyden beklemek doğru değildir. Evlatlarımıza iyi bir gelecek sağlamanın yolu önce kendimize sonra da onlara güvenmektir. KENDİSİNE GÜVENİLMEYEN BİR BİREYDEN “KENDİNE” GÜVENMESİNİ BEKLEYEMEZSİNİZ!