Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odası Bolu İl Temsilciliği, 3 Mart 1992 yılında Zonguldak Kozlu’daki maden ocağındaki grizu patlamasında 263 madencinin hayatını kaybetmesinin ardından ilan edilen “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” dolayısıyla basın açıklaması yaptı.

 TMMOB Bolu İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Erol Perçin yaptığı açıklamada, “Deprem bir doğa olayıdır. Bu doğa olayını bir felakete dönüştüren, toplumsal bir trajedi haline getiren iktidarın politikaları ve yönetim anlayışı olmuştur. Yerleşim planlarının riskler gözetilerek yapılmaması, yapıların inşasında bilimsel-teknik şartlara uyulmaması, kentsel dönüşüm uygulamalarının deprem riskini ortadan kaldırmak için yapılmaması ve “imar barışı” gibi nedenler şehirlerimizin yerle bir olmasına neden olurken, acil durum ve afet yönetimindeki yetersizlikle felaketin boyutlarını daha da artırmıştır” dedi.

“KADERLE İZAH EDİLEMEZ”

Birçok ülkede 7.7 ve 7.6’nın üzerinde büyüklükteki depremlerde çok az can kaybı olurken ülkemizde on binlerce can kaybı olması “kader planının parçası” olarak izah edilemez. Yer seçimi, projelendirme, yapım, denetim konularında bilim doğrultusunda davranılsa, bu boyutta bir yıkım ve can kaybıyla karşılaşmayacağımızı hepimiz biliyoruz.

AKP’nin neoliberal politikaları ve ranta dayalı uygulamaları doğa olaylarını felakete, işyerlerini işçi mezarlığına dönüştürüyor. Deprem karşısında sergilenen “kader planının parçası” yaklaşımı, iş cinayetlerinde de “Bunlar olağan şeyler, literatürde iş kazası diye bir olay var, bunun yapısında, fıtratında olan şeyler" biçimindeki anlayışın uzantısıdır.

Deprem bölgesinde gece vardiyasında çalışan pek çok işçi ve hastanelerde çalışan çok sayıda sağlık emekçisi depreme işyerlerinde yakalanmış, yıkılan işyerleri ve hastaneler pek çok çalışanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Depremin hemen ardından işverenlerin, işyerlerindeki malları kurtarmak için işçileri işyerlerine sokması ya da çalışmaya zorlaması nedeniyle meydana gelen artçı depremlerde hayatını kaybeden işçiler olmuştur.

Depremden etkilenen bölgelerdeki işyerlerinde risk değerlendirmesi yenilenmeden, işyerinin, ekipmanların, çalışma koşullarının uygun olduğu belirlenmeden çalışma yapılmamalıdır. İşçi eğitimleri yenilenmeli, İşçilerin “acil ve hayati tehlike durumunda çalışmaktan kaçınma hakkı” bulunduğu işçilere hatırlatılmalıdır.

Deprem sonrası oluşan milyonlarca tonluk enkaz kaldırılmaya başlandı, enkaz kaldırma işlemi özellikle asbest nedeniyle hem bu işte çalışanlar hem de çevredekiler için risk oluşturmaktadır.

· Enkaz kaldırma çalışmaları eğitim almış, profesyonel ekipler tarafından yapılmalıdır.

· Aşırı toz çıkışının önlenmesi için sulama yapılmalı / ıslak çalışılmalıdır.

· Hafriyatların döküleceği yerler yaşam alanlarından uzakta ve toz dağılımı önlenecek biçimde belirlenmeli ve düzenlenmelidir.

· Hafriyat alanlarına giriş ve çıkışlar kontrollü olarak yapılmalıdır.

· Enkaz kaldırma ve hafriyat çalışmaları esnasında ortamda bulunanların ve çalışanların FFP2 ya da FFP3 tipi maske, gözlük ve tulum kullanması sağlanmalıdır.

“ÖLÜMLER SÜRMEMELİDİR”

Depremin yaşandığı illerde kesintiye uğrasa da ülkemizde çalışma yaşamı, iş ilişkileri sürecektir. Ama iş kazası, iş cinayetleri, ölümler sürmemelidir, gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmamalıdır. İş kazalarını ve işyerlerinde ölümleri durdurabilmek için sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmanın her çalışanın hakkı olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının öncelikle devletin ve işverenin görevi olduğu gerçeği çerçevesinde hareket edilmelidir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetleme yetkisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitüye verilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.

Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan işçi sağlığı ve İş güvenliğini işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan yasa ve diğer düzenlemeler iptal edilmelidir.

Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir. Bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermek mümkündür. Bunun için önce insan hayatını ve emeğe değer veren bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.

Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bugün de iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız, mesleğimiz için sesimizi yükseltiyoruz.

Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.