Hatay’ın sokakları, tarihi alanları, caddeleri yıkılmış, yok olmuş ve bomboş. Adeta hayalet kent gibi. Sokaklardan iş makinaları ve molozları taşıyan kamyonların hareketliliği dışında bir hareket yok.

Kentin üzerine toz bulutu çökmüş durumda. Taşınan enkazlardan adeta bir çöp dağı oluşmuş. Asker polis ise yıkılan binaların çevresinde nöbet tutuyor. Ara sokaklara girdiğimizde yıkımın büyüklüğünü daha iyi görüyoruz. Yüzlerce kişiye mezar olan Rönesans Rezidans’ın enkazı da halen kaldırılmayı bekliyor. Köylerde ise nispeten durum daha sakin. Evleri olanlar köylerine gitmiş ama onlar da sürekli artçı sarsınlar nedeniyle evlerine giremiyor, korkuyorlar. Köydeki evlerin bahçesinde çadırları kurulmuş. Yemekle ilgili sorunları yok, tek istekleri barınabilecekleri geçici alanlar ve yaraların bir an önce sarılması.

 

KİMİ BİNASINI KİMİ EŞYASINI ARIYOR

Kent sokaklarında enkazlar arasında evini arayan da var, eşyasını arayan da. Hasarlı binalardan eşyalarını kurtarmaya çalışanları da görmek mümkün... Antakya’nın tarihi binalarının bulunduğu Kurtuluş Caddesi adeta bir enkaz yığınına dönüşmüş. Gece sokaklar ıssız ve çok sessiz. Bir kepçe ile kazı çalışması yapıldığını görünce yanlarına yanaşıp sorduk. Bir kadın enkazlar arasında evini arıyordu. Annesi ve ablası ile iki katlı evde yaşarken depreme yakalanan Selma Rıdvanoğulları, annesini kurtarmış ama ablası Nesrin’i kaybetmiş. Evine döndüğünde ise binanın tamamen yok olduğunu gömüş. Kepçe kiralayıp şimdi evini arıyor enkazın altında. Hatay’ın sokaklarında dolaşırken yıkılan evini gözyaşlarıyla izleyen Süheyla Uzun “Bütün umutlarımız, hayallerimiz, geçmişimiz silinip gitti” diyor. Sokaklarda az da olsa karşılaştığımız herkes şunu soruyor “Hatay bir daha nasıl toparlanacak?”

SICAK BİR YUVANIN YERİNİ TUTMUYOR

46 binden fazla cana mal olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7.7 ve 7.6’lık depremlerin üzerinden 30 gün geçti. Depremin en büyük hasara yol açtığı kentlerden biri olan Hatay’da binlerce kişi kenti terk etti, geride kalanlar ise yardımlarla ayakta duruyor. Çadır, TCDD’nin tren vagonları, hayırsever iş insanlarının gönderdiği gemiler ve AFAD’ın kurduğu konteyner kentler yeni yaşam alanları oldu. Herkesin tek isteği var evlerine bir an önce kavuşmak.

700 depremzedenin yaşadığı gemi çadıra nazaran daha konforlu. Özel etkinliklerle avutulan çocuklar ise okullarının bir an önce açılmasını istiyor.

Napoli merkezli MSC şirketi yolcu gemisini depremzedelere barınmaları için yolladı. İskenderun Limanı’na demirleyen gemide 700 depremzede yaşıyor. Gemide çocuklar için etkinlikler düzenleniyor. Depremde kolu kırılan Mustafa Bağlar beş kişilik ailesi ile gemide yaşıyor. Gemide olmaktan mutlu olduğunu söyleyen Bağlar, “Bu kötü günler de geçecek” dedi.

İlkokul öğrencisi Elif, okulunu çok özlediğini bir an önce okulun açılmasını beklediğini anlattı. 6 aylık bebeği Arden ile gemide yaşayan Meryem Nergiz de, “Çadır soğuk oluyor. Gemi çok daha iyi ve güvenli” diye konuştu. 55 yaşındaki Hanife Yıldırım da çadır soğuk olduğu için gemiye gönderildiğini söyledi. Çadırlarda yaşamak zorunda kalanlar hem yaşadıkları kentin hem de kendilerinin geleceğinden endişe duyuyorlar.

 

SU VE TUVALET İHTİYACI

Hatay’da AFAD’ın, belediyelerin ve gönüllü kuruluşların kurduğu çadır kentlerde binlerce kişi barınıyor. Lions Türkiye’nin belediye ile iş birliği yaparak kurduğu çadır kentte üç öğün yemek ise Birleşmiş Milletler tarafından karşılanıyor. Sağlık hizmetlerinin de verildiği çadır kentte yaşayan Hülya Ekeler, Şeker Taş ve Mehmet Manzara’nın çadırlarına misafiri olduk. Depremde eşini kaybeden kendisi ise enkazdan sağ kurtarılan Hülya Ekeler, “Bundan sonra ne olacak, nasıl yaşayacağız, nasıl çalışacağız, çocuklarımızın eğitimini nasıl olacak? Bir kent nasıl ayağa kalkacak” dedi.

 ‘SABAH KALKTIK HİÇBİR ŞEYİMİZ YOK’

Hatay’da depremzedeler kurulan konteyner kentlere de yerleştiriliyorlar. Galericiler Sitesi Konteyner kentinde bin 200 kişi yaşıyor. Çadırdan kurtulup konteynerlere yerleşen kendini şanslı sayıyor. Fatma Bozkurt 20 günde dört yer değiştirmiş. Bozkurt, “Evimiz, arabamız her şeyimiz vardı bir sabah kalktık canımızdan başka bir şeyimiz kalmamış. Evimize kavuşana kadar konteyner bize yuva olacak” dedi. Depremde çocukları ve eşi ile evin terasına çıkarak kurtulduklarını söyleyen Hayriye İşlek de, “20 gün çadırydık. Su, banyo, tuvalet büyük sorundu. Şimdi konteyner kentte bu sorunları da aştık” diye konuştu.

 

 ‘EVİMİZ BİZİ ÖZLEMİŞTİR’

İskenderun’daki tren garında yataklı ve yolcu vagonlarında 1000 kişi barınıyor. Üç öğün yemek veriliyor. Gidecek yeri olmayan depremzedeler yaşadıklarını anlattı. Evleri depremde ağır hasar alan üniversite öğrencisi Buse Çermi ailesi ile birlikte yataklı vagonda kalıyor. Yaşadıklarını kötü bir rüya diye yorumlayan Çermi, “Bu kabus ne zaman bitecek” diye soruyor. Yine 6 aylık kardeşi Umut ve ailesi ile birlikte vagonda yaşamlarını sürdüren lise öğrencisi Meryem de evine ve okuluna bir an önce kavuşmak istediğini söyledi. Kiracı olanlar da güvenli bir ev hayali kuruyor.

Yolcu vagonunda annesi, babası, eşi ve çocukları ile birlikte yaşamak zorunda kalan Naciye Dereboz, en büyük sorunun su ve tuvalet olduğunu dile getiriyor. Evlerinin hafif hasarlı raporu aldığını söyleyen Dereboz, çocuklarının “Evimiz bizi özleşmiştir, biz de evimizi özledik” sözlerini gözyaşları arasında anlattı. Emekli Yılmaz Cücük de, vagonda yaşamın ne kadar süreceğini bilmediğini dile getirdi.

Editör: Elif Erdoğan