Ben/Biz, bu filmi daha önce de seyretmiş/izlemiştik.

Senaryosu iyi yazılmamış bir filmdi.

Hikaye, su üzerine yazılmış yazı gibi dursa da,

Vakıa;

Basın yoluyla epey bir gazete sayfalarında yüzdürülmüş,

İnternet üzerinden sörf'ü yapılmıştı.

Senaristleri siyasi,

Platosu uluslararası,

Oyuncuları yereldi.

Düzce MHP İl Genel Meclis Üyesi Ahmet Turhan'ın, 2011 yılında yazdığı,

“Yedigöller, Düzce Yedigöller olarak anılsın” senaryosu,

Bu defa;

Düzce'nin Yığılça ilçesi Belediye Başkanı Sayın Muzaffer Yiğit tarafından “Yedigöller bizim evimiz”

Adıyla vizyona konuldu.

Bir film yazarken/çekerken biraz daha dikkatli olmak lazım.

Tarihine, kültürüne saygı duymak/göstermek.

Kostümlere uymak,

Tribünlere oynamamak,

Yönetmenini, kameramanını iyi seçmek,

Dereyi görmeden paçaları sıvamamak

Filmin galasından önce çok konuşmamak lazım.

Sonra;

Bir tarihi, bir kültürü rafa kaldıran demeçlerin kimseye bir faydası dokunmaz.

Şimdilik fragmanını izlediğimiz bu hikayeyi kimse ciddiye almaz.

Coğrafi bilgilerden ırak bir duruş,

Çocuksu öngörülere yakın bir anlayışla,

Milli bir parkı anıldığı yerden koparma gayretiyle,

“Yedigöller Bizim Evimiz” demek hiç şık değil.

Tarihi bir filmde,

Malkoçoğlu'nun kol saati takması,

Ya da ne bileyim, yine o tarihlerde..!

THY'larının uçak seferlerine başlamış olması gibi bir şey bu.!

Şaka gibi.!

Her şey bitti de, efsane Yedigöller'in ne ile, hangi ille anılacağına mı kaldı iş.

İlla bir isim zikredilecekse,

Geleneksel ve tarihi mirası münasebetiyle Bolu İli anılır ki;

Bu ismin yanına tekraren bir isim bulmak/yakıştırmak hoş olmaz/yakışık almaz.

Vizelerin kalktığı bir dönemde,

Yedigöller üzerinden bir isim vizesi,

Yeniden bir şehir kapısı açmak, aklın alabileceği bir şey değil.

Uluslararası Google Earth da Yedigöller Milli Parkı, Bolu Türkiye olarak anıldığını,

Dünya biliyorken..!

Bu dostlar,

Uluslararası Google Earth'ın yol tarifinde, Bolu Mengen Yedigöller Yolu Türkiye diye yazdığını hiç araştırmamışlar mı.?

Bir işi yaparken kıskançlık damarlarınız kabarıyor ise o işten hayır gelmez.

Yine diyorum,

Yedigöller'i, Yığılca üzerinden yeniden tartışmaya açmaktan ziyade,

Hizmetin alanlarını genişletmek, oradan da bir yol ağı oluşturmak çok şık olurdu.

İnsanları, doğal tabiat örtüsüyle buluşturmak yerine, isimlere, şehirlere takılıp kalmanın, her beğendiğimiz yerde oturup, isim/şehir” oynamanın gereği de yok.

Herkes kendi alanları üzerinden, elini taşın altına koyması gerekirken,

Yedigöller Milli Parkı olarak adı geçen bu güzel alanı, paylaşılamaz hale sokmanın bir açıklaması olamaz.

Kuyuya durup dururken taş atmanın, hiçbir mantık kuralı ile açıklanabilecek dayanağı yok.

Kaynağı, Bolu olan Yedigöller tabiat parkını, şehrin modern egolarına esir etmemek lazım.

Kaş yapayım derken, göz çıkarmak tam da bu olmalı kanımca.

Demem o ki;

Yedigöller'i rahat bırakın artık.

Ben insan olarak rahatsız olmaya başladım.

Tabiat, kim bilir ne kadar rahatsız..!

Tabiat'ı,

Tabiatıyla tadında bırakmak lazım.

Zira;

Orman her yerde orman,

Rüzgar her yerde rüzgar,

Yağmur her yerde aynı yağmur.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak,

Boş atıp,

Dolu tutacağım fikri sabit olmamak lazım.

Rahmetli ninem, böylesi durumlarda bana;

Suya sabuna duyurma mahiyetinde..

“Hıştama” derdi.

Ben içinden geçeni “sezdirmiş” olayım da..!

Varsın;

Rahmetli ninemin HIŞTAMA” sözleri kulaklarımda çınlasın.