Bu Bela” kelimesi epey bir vakittir yerelde hafızalarımızdan silinmiş, kullanıla gelen bir sıfat olmaktan çıkmıştı.

Yeni yeni.!

Sanki,

Çok matah bir kelime imiş gibi bela” kelimesine sarılanlar,

“Bela” lafı üzerinden, siyasetinin bir arpa boyu yol alacağına hükmedenler belirmeye başladı.

Büyüklerimiz hep derlerdi….duyardık..

“Bela” okuma.

“Bela” anma.!

Tabii..! biz ana baba sözü dinleyen,

Geleneğini, kültürünü bilen,

Aynı coğrafyada yaşayanlar olarak bu bela”nın ne anlama geldiğini bilen, anlayan taraftayız.

Ne Düzce'yi Bolu'ya,

Ne ceketi pantolona

Ne kasımpatını manolyaya,

Ne patatesi, soğana,

Ne düğmeyi iliğe,

Ne beyazı karaya,

Ne kışı yaza,

Ne de tencereyi kapağına bela görmeyiz/bilmeyiz.

Bu kimyayı bilen/anlayan; kimse de böyle görmez/düşünmez zaten.

Ama birileri,

Sırf iş olsun, torba dolsun mantığı ile çok tehlikeli bir mahiyette BELA” kelimesini okunmak/okutmak üzere kullanabiliyor.

Nerelere varacağını/gideceğini,

Nelere mal olacağı bilmeden.

Şehirlerin şehirlere,

İlçelerin ilçelere,

Köylerin köylere,

Dost, arkadaş, kardeş, yaren olduklarını bilenlerden,

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyiminin kardeşlik hukukuna çok şeyler kattığını idrak edenlerdeniz.

Bu ne ya.

Bu nasıl bir düşünce,

Bu nasıl bir analiz dili.

Bu nasıl bir dil eksikliği.

Bu Bela.!

Şu Bela.!

O Bela..!

Belayım.

Belasın.

Bela, başlangıç cümlelerine vesile olacak bu yaklaşım niye.!

Yazık..

Hem de çok yazık.

Hem de bunu tekilden, çoğula taşıyarak.!

Önce Düzce başımıza BELA” idi.

Şimdi de GEREDE başımıza BELA” diyerek ötekileştirme/cepheleştirme tarzı ve söylemleri akıl işi değil.

Dörtdivan ilçesinde caddeye verilen isim üzerinden yaratılan polemiğin geldiği noktaya bakar mısınız.?

Siyasi bir takım manevraları anlarım.

Eleştirileri kabul eylerim.

Zeka ürünü, içi dolu sözlere saygı duyarım.

Tespitini yapar konuşursun.

Cevabını alır..

İster tatmin olursun, ister olmazsın.

O sana kalmış.

Ve Fakat.

“Bela” kelimesini okutarak,

Belayı cümleye katarak,

Bir ilçeyi

Bir şehri, hedef ve cephe olarak gösteremezsin.!

Her bir şeyin,

Ama her bir şeyin.!

Nazik bir üslubu bir açıklaması bulunur.

Bu ister siyasi,

İster ekonomik boyutta olsun.

İlla ki;

Dağarcığında, sepetinde daha güzel kelimeler varsa/bulabilirsen, bu manada güzel cümleler kurulabilirsin.

Galiba her ikisi içinde bir emek, bir gayret olmamış.

Dağarcık da olmadığı gibi, arama gayretine de düşülmemiş.

“BELA” tek başına mermi mahiyetinde bir kelime değildir elbet.

Adam öldürmez.

İlk başta masum gibi gelebilir.

Kelimenin ve de cümlelerin sahibi kişi de kendisini böylece savunacaktır.

Duyar gibiyim..

“Ya ne var bunda ben bela okumadım ki. Sadece başa bela dedim.”

Hah işte; ben de onu diyorum ya.!

Cümle ve kelime mermi hükmünde değil.

Basit, sıradan, hiç önü arkası düşünülmemiş, sıradan, avam cümleler silsilesi kullanılmış/kurulmuş.

“Bela” kelimesi bir mermi/bomba değil.

Burayı anlıyorum..

“Bela” ve devam cümleler.?

Tam bir Molotof ayarında.

Yakar..

Yaralar..

Sakat bırakır.

Gönülleri YAKAR..

Dostlukları YARALAR.

Geleneklerimizi/kültürümüzü SAKAT bırakır.

Yazık,

Çok yazık.

Ha.!!!

İlla ve hala daha..

“Bela” noktasında ısrarına devam edecekse..

Salah ve sağlığı için..!

Tavsiyem olarak;

Yunus Peygamberin balığın karnında okuduğu dua'yı okusun.

"Lâ ilâhe illâ ente, sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn”

Sonra da ne anlama geldiği ile hikayesini araştırıp,

Bir de bela yerine dua okumasını söylerim.