Zamanın hızlı geçtiğini her zaman hepimiz söyleriz ama ben bu yazın nasıl bittiğini anlamadım. Eylül geldi daha güneş bile açmadan. Mevsimlerin değiştiği gibi, ruh hallerimiz de değişti. Kimin neye nasıl tepki vereceği belli olmuyor. İnsanlar bu yaz dinlenemediğinden mi yoksa altında yatan sebepler çok daha farklı mı bilinmez ki bence çok açık sebepler var…
Cinayetler gündemin ortasına oturuyor. Eskiden hayretle izlediğimiz, okuduğumuz haberlere bile alışmaya başladı ruhlarımız. Karşı olsak bile yaşanılanlara, tepkilerimiz azaldı… Nereye gidiyor insanlığın bu hali? Sevgisizliklerimiz bir kürek toprak örtüyor bedenlerimizin üzerine. Çok sevmekten diye nitelendiriliyor bakıldığında sapkınca beyinler. Uzağımızda ki insanlar değil bu cinayetleri işleyenler. Mutlaka bir gönül bağı veya kan bağı ile bağlı olanlar kıyıyorlar sevdiklerine.
Milyonlarca çocuğun geleceği, vahşice sonlanan ailelerin içine kararıp gidiyor. Ruhsal ve fiziksel şiddet bulunan ailelerde yetişen çocukların geleceğimize ışık olmasını istiyoruz. Umutlarımızı aslında kendi ellerimizle öldürdüğümüz çocuklarımıza bağlıyoruz. Bakıldığında ne kadar sağlıklı bir nesil yetişiyor tartışılır.
Sorunlara çözüm bulmak gibi bir niyeti yok kimsenin, sonu gözükmeyen bir denizden daha derin problemlerimiz. Ellerimizle kirlettiğimiz çevrenin içinde ruhlarımız zehirleniyor farkında bile olmadan. Yitip gidiyor o “insanlık” diye beynimizde anlamlar yüklediğimiz kelime…
Bu ülkede bir kadının kendi başına bir hayat kurması, o toplum baskıların yuttuktan sonra her zaman kendini korumak zorunda olmasıdır. Sadece fiziksel olarak güçsüz olan bedenimiz o kuvvetli yumruklarınız altında büküldü ve buna kimse bir ses çıkarmadı. Adam dövüyorsa bir bildiği vardır diye hep sırtı sıvazlanarak yetişti nesiller. Şimdi mevcut olan durum ne bir tokat ne bir yumruk… “Kadın” canı o sözde “adamların” parmakları ucunda!
Kaybolup giden bir nesil, gelecekten umudu kalmayan insanlar…
Her birimizin ortak sorunu, dilde en büyük şikayeti ölen insanlık…
Biz bir hayvana bir kap su koymaktan aciziz. Ağzı dili olmayan o canlıya bile tecavüz edip öldürecek kadar çirkinleşmişiz. Ruhlarımızın o karşılıksız sevgiye o kadar yabancı ki… Ne bir hayvanın başını okşar elimiz, ne bir fidanı toprakla buluşturabiliriz.
Bu sözde globalleşen dünyanın içinde yalnızlaşan insanlarız. Ne kötüdür ki ellerimizle kendi yalnızlığımızı oluşturuyoruz.
Sevmeyi bilmeyen, hiç sevilmemiş bedenlerimizle gün geçtikçe insanlıktan uzaklaşıyoruz.