Modernleşme ile birlikte bozulan insan-doğa "nikahı" yerini saygısız, düşüncesiz ve şehvet esaslı bir ilişkiye bıraktığından bu yana dünyada bet bereket kalmadı.

Tabiat, boşanma, alıp başını gitme temayülleri gösterdikçe; insan doğayı taciz etmekten de, tecavüz etmekten de geri durmuyor.

İnsanın doğa ile ilişkisi ahlaki muhtevadan koparak bir tahakküme ve istilaya dönüştüğünü üzülerek gözlemliyorum.

Bu nobran tutum, hor kullanış; tabiatın verdiği deprem-sel-yangın gibi çığlıklardan bile anlaşılmıyor.

Halbuki;

Kadim geleneklere uzanan, inanç, nasihat ve telkinle hayat bulan, akla uygun şekilde inşa edilen doğa-insan ilişkisi ne güzel ve takdire şayan bir alışverişti.

MODERNLEŞME

Vakıa modernleşme sürecinde bozulmuş, onun yerine hazlara ve arzulara dayalı ilişki tesis edilmiş, doyumsuz ve isterik bir tabiatsızlık kök salmaya durmuştu.

Bu açıdan bakıldığında "nikah" tabirinin gerektiği saygılı ve sınırlayıcı davranış ölçüsüz ve kontrolsüz ilişkiye dönüştü.

Varlığı karşısında heybet ve saygı duyulan doğa, insanın ağzının suyunu akıtan cazibeli bir nesneye dönüşmüştü.

Yine halbuki;

İnsanlar öteden beri doğadan korkmuşlar, ürkmüşler; belki de bu yüzden bütün canlılar doğaya karşı her zaman saygılı durabilme olgunluğunu gösterebilmişlerdir.

İNSANIN DÖRT KORKUSU

İnsaoğlu; dört unsurdan biri olan sudan korkmuştur.

Ateşten korkmuştur.

Havadan korkmuştur.

Toprak sabit duruyor olsa da, zelzeleler ve depremler başka bir korku sebebi olmuş, yoksulluk ve kuraklık da insanın en öncelikli korkuları arasında yerini bulmuştur.

O yüzden insanların doğa ile ilişkisinde "ödün vererek" yaşama inancı kurban ritüelini ortaya çıkarttığında;

Cimri ve tekin olmayan bir doğada yaşamanın ilkesi eski çağ insanlarının anlayışında "ver kurtul" idi.

Ve maalesef insan “ver kurtul” dan daha büyük kurbanlar veriyor, acılar yaşıyor.

ALARM ZİLLERİ

Maalesef;

İnsanlık toplu bir felakete doğru sürükleniyor.

Dünya atmosferi ısınıyor.İklimler değişiyor, doğal denge bozuluyor, doğal felaketler artıyor.

Bilimsel araştırmalar, BM raporları, uzmanların görüşleri sürekli olarak giderek döndürülmesi zorlaşan bir tehdide karşı dünyayı uyarıyor.

Ve derhal önlem alınmazsa, insanlığın toplu bir felakete doğru sürüklendiğini haykırıyor.

Son olarak geçtiğimiz ay altıncısı yayınlanan IPCC- İklim değişikliği Raporu 2021 bugüne kadar insanlığa verilen en sert ve korkutucu ihtarı verdi ve bir felaket eşiğinin aşılmakta olduğu konusunda alarm zillerini çaldı.

EKOLOJİK KIYAMET

Dünyanın yaşadığı Covid salgını,

Depremler, yangınlar, seller, susuzluk, kuraklık,

Afrika’da yaşanan açlık..Hepsi birer alarm zili.

Oysa dünyanın sıradan vatandaşları olarak çoğumuzun bu hususta ikna olmak için artık rapora, ya da bilimsel verilere ihtiyacımız kalmadı.

Zili duymaya, haberleri okumaya, TV izlemeye gerek yok.

Hepsini birebir; dünyada olduğu gibi bizlerde çok yakından yaşıyor ve şahit oluyoruz.

Hemen her gün şahit olduğumuz , haberini aldığımız, gündemlere hakim olan doğal afetler mesela.

Bizzat yaşayarak hissettiğimiz, hava ve iklim anormallikleri.

Dev orman yangınları , kuraklıklar, çölleşmeler.

Görülmedik seller.

Suların kimyasallarla zehirlenmesi, göllerin ve akarsuların kuruması, buzulların azalması.

Toplu arı ve hayvan ölümleri, yer altı sularının kirlenmesi.

Müsilajlar, iyiden iyiye çoğalan fırtınalar ya da hortumlar gibi afetler pek çok insan için ekolojik kıyametin ön gösterimi alarm zillerini ya da alametlerini teşkil ediyor.

Doğal eko sistemlerin tahrip edilmesi ve değiştirilmesi ormanların azalması, yabani hayvan ticareti gibi nedenler virüs ve mikropların yabani ve evcil hayvanlardan insanlara geçme ihtimalini artırıyor.

KAPIMIZIN ÖNÜ

Dünyanın sağlığını korumanın yolu felaketlere ve salgınlara kalıcı olarak “dur” demenin yolu öncelikle tabiatı, doğal dengeyi ,toprağı, havayı ve suyu korumaktan geçiyor.

Hani; herkes kapısının önünü temizlerse” sözü ve her ülke kendi toprağını, suyunu, tabiatını temiz tutsa; sorun belki de büyük ölçüde çözülecek..

AFET BAKANLIĞI

Dünyada ve ülkemizde son zamanlarda üst üste yaşanan yangın ve sel gibi afetlerin yanı sıra iklim değişiklikleri ile birlikte artacak olan insan hareketliliğinin yönetilmesi ve güvenli yerleşim alanlarının oluşturulmasına yönelik planlamaların yapılması için yeni bir yapı kurulması tartışılıyor.

Bu cümleden olarak Afet iklim ve diğer bağlı konularda bakanlık kurulabileceği de yakın ihtimallerden biri olarak görülüyor.

O diil de şu!

Bahsettiğim mevzu Türkiye’mizi yakın gelecekte çok ilgilendirecek.

Yerleşim yeri anlayışları, yerleşke planları, nem oranları, yer altı su kaynakları..

İklim değişikliklerinden kaynaklanan şartlara uyumlu alt yapı mutlaka gözlerden geçirilmelidir.

Yoksa!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “İlk düğme yanlış iliklendiğinde sonrakileri düzeltmek ya hiç mümkün olmuyor ya da çok büyük bedel istiyor."