İnsan, doğada uyum geliştirme kabiliyeti en yüksek canlıdır.

İnsanı koy Ekvator’a, koy kuzey kutbuna, güney kutbuna, koy Sibirya’ya her yerde yaşayabilir.

İnsan her şartta yaşayabilir. Dağda, göl kenarında, deniz üzerinde de yaşayabilir.

İnsan her şartta rutin geliştirebilir.

Dolayısıyla insan evde de yaşayabilir. İsterse her yerde yaşayabilir.

Ama ne gariptir ki,

Dünyaya korku salan bir musibete rağmen insan, “EVDE KAL çağrılarına rağmen evde yaşayamıyor.

İki gün için, marketlere, fırınlara, benzin istasyonlarına ATM’lere, bayilere sığınmanın anlamı ne!

Dini, insani ve de tıbbî hüküm belli iken, herkes niye olduğu yerde kalmıyor.

Bencillik yapıyor, yapılan fedakarlıkları boşa çıkarıyor.

Hakikaten insan evde yaşayamaz mı?

XXX

İnsanı açlık değil, alışmış olduğu tokluk öldürür.

Ayrıntıları okumadan "SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI" ibaresini görür görmez oluşan göz korkusuyla markete hücum edenleri lütfen kimse bana savunmasın.

Bu korku genetik bir şey. Yıllar geçer nesiller değişir ama o göz de, o korku da baki kalır.

İnsan, aynı zamanda akılsız olduğunu da akıl ettiği zaman, tam akıllanacaktır.

Buna rağmen insan güzeldir, umudumuz insandadır.

XXX

Kanaatim odur ki; “Sokağa çıkma yasağının iletişimi iyi yönetilmedi”

Mesele televizyonlara bırakılmayacak,

İçişleri Bakanlığı tarafından canlı yayınla ANLATILACAKTI.

TV’lerin “SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI” panik manşetlerine fırsat verilmeyecek,

“48 saat sürecek olan sokağa çıkma yasağı Pazar günü saat 00.01’de sona erecektir” denilecekti.

Bu aralar, çok şey öğrendik, çok şey anladık.

Şunu da anladık; vatandaş virüsü okuyamadı, haberi de okuyamadı.

XXX

Nasıl bir algı, nasıl bir aldanışsa bu.

2 ye bakıp, 2 yi göremedikleri için,

“SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI” vatandaşın korku ve panik musluklarını sonuna kadar açtı.

Televizyonlar ve haber kanalları da sorumlu davranmadılar.

"SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI" nı manşetten, 2 günü gizleyerek alttan verdiler.

Entelektüeller, tuzu kurular; kucağında 2 litrelik 2 adet kola taşıyan amcama güleceklerini tutamadılar.

Keyfi gıcır, bilmiş bir akademisyen kendi namıyla entelektüel artığı şöyle yazmıştı gece olmadan; "bu vatandaşın iki ayağını bi pabuca kim soktu"

Ya insan bir utanır. Daha dün bu adama bidon kafalı diyodun ya la!

XXX

“70 yaşında birine her gün felaket haberlerini izletin, "sıra sende, sıra sana geliyor mesajını verin.

Bu insan birkaç ay içinde ölür.

Şu günlerde yayınlanan virüs programları, stres yoluyla bağışıklık sistemimizi perişan ediyor! Lütfen izlemeyin.!

Şöyle bir fıkra hepimize iyi gelecektir.

Tüccarın biri bir gün yolda Veba ile karşılaşır.

Endişe ile Veba’ya,

-Nereye gidiyorsun” diye sorar.

Veba,

-Bağdat’a diye cevap verir.

Tüccar,

-Kaç kişinin canını alacaksın.

Veba,

-“Çok değil, sadece 5 bin kişi aklımda geçiyor” der.

Aradan zaman geçer ve Tüccar dönüş yolunda yine Veba’ya rastlar.

Tüccar korku ve merak arası yine sorar.

-Bana 5 bin kişiyi öldüreceğini söylemiştin ama duydum ki Bağdat’ta 60 bin kişinin canına kıymışsın.

Veba sakin ve kendinden emin,

-Ben 5 bin kişinin canını aldım. Geriye kalanlar, korkudan öldü” der.

Korkudan ölmemek için şöyle yöntem izliyorum.

Bilim kurulunda yer alan akademisyenleri,

Sevgili Sağlık Bakanımı,

Güvendiğim bazı akademisyenleri dinlemek ve takip etmekle yetiniyorum.

XXX

Sadece kendini düşünen bencildir.

Menfaatini, çıkarını, milletin ve memleketin üstünde tutan da bencildir.

Bencil, fedakârlığa yanaşmaz. Bencil menfaati yoksa bir işin ucundan tutmaz.

Yapılan iyilikleri bilmezden gelir. Dayanışma ruhu ve kültürü yoktur.

Bencil, aynı zamanda nankör ve vefasızdır.

Tedbir amaçlı bir yurda yerleştirmiş birilerine bakıyorsunuz, devletin aleyhine cümleler kuruyor.

Bu örnekler manevî terbiyenin ne kadar kıymetli ve gerekli olduğunu bizlere hatırlatıyor.

Manevi terbiye olmadan, hiçbir şey tamam olmaz.

İlminiz, bilginiz ne kadar ileri olursa olsun,

Manevi terbiye olmadan hiçbir hastalığı yenemez, hiçbir güçlüğü atlatamazsınız.

Yendiğinizi sandığınız hastalık, yine yenilenir, mutasyona uğrar.

O mikrop, o virüs yine gelir seni bulur.