Günlerden 14 Kasım 1988. O zaman Kars’a bağlı, Posof İlçesi’nin Çambeli köyünde müdür yetkili öğretmen olarak göreve başladım. Bir yıl sonra da “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Anayasa’da ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma, insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” diye yemin ettim ve yeminime bu süre zarfında bağlı kalıp 16 Temmuz 2021 tarihinde Behiye Baysal İlkokulu / Ortaokulu Müdürü olarak görevi tamamladım. Emeklilik hayatına merhaba dedim.

Niye bu girişle başladım biliyor musunuz? 1996 yılında Bolununsesi Gazetesi ile başlayan, Takip Gazetesi ile devam eden arada da Bolu Gazeteciler Cemiyeti Gazetesi’nde köşe yazarlığı, çeşitli kitaplarda yayın kurulu üyeliği, Köroğlu TV’de program yapımcılığı üstlendim. Yapmış olduğum görevlerin hepsinde Valilik Oluru vardı. Valilik Olurunda belirtilen sınırlar çerçevesinde yayım hayatında olmaya devam ettim. Bu süreçte Devlet Memuru kimliğimi hep ön planda tuttum. Devlet Memuru vakarına uygun davranarak elimden geldiğince titiz olmak için çabaladım.

Bu süreçte üzüldüm mü? Çok üzüldüm. Yazdığım yazılarda bu kadar dikkatli olmama rağmen art niyetli insanlar hak etmediğim halde çeşitli yakıştırmalarda bulundu. Beni yıprattılar mı? Yıprattılar. Ben yemin etmiştim Devlet Memuru vakarını bozmamaya. Yeminime de sadık kaldım.

Görevim anında da görevim icabı ettiğim yeminim hep aklımdaydı. Görev süresince tarafsızlık ve eşitlikten, saçı bitmemiş yetimin hakkını korumaktan başka bir şey düşünmedim. Görev süresi boyunca kendi evlatlarım için nasıl bir eğitim istedi isem, okulumdaki öğrencilerim içinde aynı eğitim için uğraştım. Bana kaç çocuğun var diye sorduklarında okulumda kaç öğrencim var ise ona 2 sayısını ekledim, söyledim. İşimi severek yaptım. Yönettiği kimseler hakkında samimi düşünce taşımayan ve onlara haksızlık eden kimseler eğer Müslüman iseleşeler, kolay kolay cennete giremeyeceklerdir. Halka zulmetmeyi mübah görüyorlarsa, cennet yüzü görmeyeceklerdir.” hadisine uygun, tarafsız ve kolaylaştırıcı bir biçimde, yasa ve yönetmeliklere bağlı kalmak için uğraş verdim.

Ve şimdi tekrar merhaba diyorum. Bu yazımla beraber eleştirilerim yada övgülerim olan yazılar yazacağım. Yazılarımda bu zamana kadar eşitlik kavramına nasıl dikkat etti isem bundan sonra da eşitlikten ayrılmadan, sadece doğru bildiklerimi konu alan yazılarımla karşınızda olacağıma söz veriyorum.

Ne kurt olacağıma, nede kurdun cansız bedenini gördüğümde değişmeyeceğime dair sizlere söz vererek bir fıkrayı paylaşmak istiyorum. “Bir gün ormanda aslan, kurt ve tilki birlikte geziyorlarmış. Tuzağa yakalanmış bir tavşan görünce aslan, kurda dönüp "Kurt kardeş, şu tavşanı üçümüz arasında adaletli bir şekilde dağıt" demiş. Kurt düşünmüş ki, "Aslan ormanın kralı, elbette aslan payı onun olur." İstemeye istemeye, "Kuyruğu ve ayakları tilkinin, başı benim, etli gövdesi de sizin olursa adaletli olur" demiş. Kurdu bir pençeyle parçalayıp bu kez tilkiye dönen aslan, "Şu tavşanı ikimiz arasında adaletli şekilde bir de sen dağıt bakalım tilki kardeş" demiş. Korkudan beti benzi atan tilki, bir aslana bakmış, bir yüzü parçalanmış kurda… Ve demiş ki "Tavşanın kuyruğu ve ayakları sabah kahvaltınız, başı öğlen yemeğiniz, etli ve leziz gövdesi de akşam yemeğiniz…" Bu paylaşımı duyan aslan, tilkiyi sevmiş, "Aferin, bak ne güzel, adaletli bir şekilde dağıttın. Nerden öğrendin sen bakim bu adaleti?..” Tilki, kurdun cansız bedenine bakıp şöyle demiş "Yerde yatandan öğrendim sayın kralım, yerde yatandan…"

BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK ÜMİDİYLE…