İzzet Baysal Kültür Merkezi Mavi Salondaki konferansı; Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mustafa Yaman, Prof. Dr. Aydın Him ve Prof. Dr. Samettin Gündüz, dekanlar, enstitü ve yüksekokul müdürleri, akademisyenler ve öğrenciler izledi. Öğrencilerin ilgisinden ve onları burada görmekten mutluluk duyduğunu belirterek konferansa başlayan Prof. Dr. Hasan Mandal, geçen yıl TÜBİTAK Alternatif Enerjili Araç Yarışları’nda dereceye giren Ayvaz ve Baysal Elektromobil proje ekibi öğrencilerini tebrik etti. TÜBİTAK’ın lisans öğrencileri araştırma projeleri programları 2242 ve 2209 hakkında öğrencilere bilgi verdi; bu programdan meslek yüksekokulundaki öğrencilerin de yararlanabildiğini sözlerine ekledi.

“TEKNOLOJİYİ ÜRETEN ÜLKE OLMAK ZORUNDAYIZ”

Prof. Dr. Hasan Mandal, üniversitelerin eğitim rolünün yanı sıra bilgi üretme ve bilginin transferinin içinde olduğu bir araştırma süreci rolü ile insan kaynağı yetiştirme rolünün olduğunu söyledi. ‘Etki’ odaklı süreç yönetimini çok önemsediklerini anlatan Prof. Dr. Mandal, “Tekrarlanabilir araştırma, etkin kullanım, hızlı ilerleme, üniversite sanayi iş birliğini aktif şekilde kullanma. Araştırmacıların ve fon sağlayıcıların beklentileri vardır. Burada yeni metrikler geliştirmemiz lazım hem araştırmacı hem fon sağlayıcısı açısından. Yeni çıktı formatları, etki formatları, açık bilim yani bilginin ulaşılabilirliği noktasındaki duvarların yıkılması, daha fazla araştırma, daha yeni iş akışı, araçların uygulama sürecine dönüşü. Dolayısıyla dijitalleşme de yatay eksende olan bir boyut. Üniversitelerin rolü şöyle değişiyor: Lineer bir dönüşüm yok, yani üniversite, bilgiyi üretir, transfer eder ve ‘Benim görevim bitmiştir’ diyemez. O bilgi, işlenebilir hale dönüşmüyorsa, üretilen bu bilgi başarılı olmayabilir. Üniversite, tekrar geri dönebilmeli, bilgiyi tekrar işlemek üzere. Yani bilginin üretim yöntemlerinde gelişme noktası var. İkincisi ise, bilginin üretim yöntemi, sistematik. Yani tek bir disiplini içermeyecek şekilde olan. Sadece mühendislik, sadece fen değil, sosyal bilimlerin de içinde olduğu şekilde. Çünkü bir sürecin etkisini konuşuyorsak, etkiye odaklı bir süreç yönetebilmekte tüm disiplinlerin özellikle sosyal ve beşeri bilimlerin içinde olması gereken bir süreçten bahsediyoruz. Dolayısıyla bir disiplini düşündüğünüz zaman, etki boyutunu dikkate aldığınızda bu sadece mühendislik ya da doğa bilimi alanında başlayıp bitecek bir konu değildir” dedi.

“GELECEKTEKİ SORUNLAR VE TEHDİTLER AYNI ZAMANDA BİRER FIRSAT”

Geleneksel eğitim yaklaşımlarının güncel ihtiyaçlara göre nasıl değiştiğini anlatan Prof. Dr. Hasan Mandal, “Küresel, bölgesel, ülke sorunları, üniversite sorunları var. Yükselen teknolojiler var: Yapay zeka, robotik sistemler, nanoteknoloji, biyoteknoloji gibi. Sürecin olmazsa olmazı, gerekli beceriler. Türkiye’ye baktığımızda TÜBİTAK ve üniversiteler dahil, biz sorunları çözme noktasında eş zamanlı ilerleyebiliyoruz dünya boyutunda. Yükselen teknolojileri takip etme boyutunda yine aynıyız. Ama bizim en kıymetli boyutumuz ise, insan kaynağımız. Bunları gerekli becerilerle dönüştürmek zorundayız. Bunlar, TÜBİTAK, YÖK ve üniversitelerin asli görevleri arasındadır. Gelecekte insan kaynağı istihdamı sürecine gidildiğinde, Makine-Havacılığa gidecekseniz Makine Mühendisi arıyoruz diye değil, bu becerilere sahip Makine Mühendisi ya da İşletmeci arıyoruz diye olacaktır. Dolayısıyla illa o disiplinin içinden gelmesi gerekmiyor. Bu becerilerin önemi de gittikçe artıyor. Sorunlar olmalı ki tehditleri fırsatlara dönüştürebilelim. Nüfus anlamında bakılırsa şu anki nüfus, 7.7 milyar ve şu anki projeksiyonlara bakarsanız 15.5 yani 2 katına çıkacak olan bir nüfustan bahsediyoruz 2100 yılında. Dolayısıyla birçok sorun; enerji, gıda, su… Bunların hepsi gelecekte birer sorun. Ama aynı zamanda birer fırsat. Dolayısıyla insan kaynaklarına olan ihtiyaç çok daha had safhaya çıkacak. Biz hep Endüstri 4.0, dijitalleşme konuşuyoruz. Aslında döngüsel ekonomiye doğru gidiyoruz. Bu üniversitemizde, ilgili disiplinlerin bulunduğu bir üniversite. İçerisinde birçok disiplini de eş zamanlı olarak barındırıyor. Sektör kavramı artık yok. Yüksek teknoloji bir araç. Artık sosyal robotları konuşuyoruz, robotik sistem dendiğinde buna sadece bir mühendisin işi diyemezsiniz. Yani süreçlere bakışta farklılaşmadıkça başarılı olmak güç” ifadelerini kullandı.

“GELECEĞE LİNEER DEĞİL PARABOLİK BAKMALIYIZ”

2023 hedefleri ve 11. Kalkınma Planı kapsamında konuşmasını sürdüren TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Buradaki anahtar kelimesi, hedeflerimize nitelikli insan kaynağı ile ulaşmak. Bu planın göstergeleri, Ar-Ge’ye ayrılan kaynağın artacağı, insan kaynaklarının daha fazla Ar-Ge tabanlı olacağı, doktoralı insan kaynağı ilk kez plana girdi (daha önce araştırmacı vardı), özel sektörün daha fazla Ar-Ge’ye kaynak ayıracağı, yüksek teknoloji ilk kez bu planda orta yüksek teknolojiden ayrı tutuldu, 1 ay önce yayınlanan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın programları gibi. Yani biz geleceğe şöyle bakmak zorundayız: Geleceğe lineer bakan yapılar var, bunların rekabet etmeleri mümkün değil. Geleceğe parabolik bir yöntemle bakılması lazım. Parabolik olarak bakmanın anahtar kelimeleri arasında da, üniversitede üretmiş olduğumuz bilginin, yetiştirmiş olduğumuz insan kaynağının nitelik boyutu ve etki boyutu çok önemli yer tutuyor. TÜBİTAK olarak nitelikli insan ve etki boyutuna ulaşmak için 6 ana eksenimiz var. Nitelikli bilgiden kastımız şu: Hedeflerimizi koyuyoruz. ‘Araştırma yapın’ noktasından ‘bu sorunları çözme noktasında araştırma yapın’ bir boyutu oluşturuyor, çağrı planı ile ilişkilendirilmiş şekilde. İkinci boyutunda da, bu bilgiyi üretmek için çoklu platformlarla bunu üretin tavsiyesinde bulunuyoruz. Dolayısıyla bilginin üretim yöntemini, ihtiyaç odaklı ve bu bilginin üretimi kolay olmayacağı için de rekabet noktasında çoklu işbirlikleri üretilmesi noktasında değerlendirmeliyiz.”

2019-2020 proje destek programları ve istenen koşullar hakkında ayrıntılı bilgi veren Prof. Dr. Mandal, “Ben de bilgi hatta patent var. Ama firmaya gidiyorum. Firma, ‘Bunu test etmem lazım, ne kadar başarılı olacak, bedelini ödemem ya da minimal öderim’ diyor. Burada TÜBİTAK olarak devreye giriyoruz. Siz yeter ki elinizdeki bu bilgiyi transfer edecek yer bulun. Bilginin teknoloji düzeyine ve firmanın büyük ölçekli olup olmamasına bağlı olarak yüzde 75’ine kadar, firmanın üniversiteye ödeyeceği kısmı TÜBİTAK olarak biz ödeyeceğiz. Yeter ki üniversitenin elindeki bilgi, değer zincirinde etkiye dönüşebilsin. Alternatif finans mekanizmalarının geliştirilmesi gerekiyor. Çünkü hiçbir ülke sadece kamu kaynağıyla gelişemiyor. Gelecekte daha fazla hem yurt içinden hem yurt dışından özel sektörün gelip buradaki araştırmalara yatırım yapması gerekiyor.

“BAİBÜ STRATEJİLERİ, TÜBİTAK TESPİTLERİ İLE UYUŞUYOR”

“Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nin 2019-2023 stratejine baktığımızda TÜBİTAK tespitleri ile uyuştuğunu görüyoruz.” diyen TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “TÜBİTAK ile ilişkili süreçlere baktığımızda, üniversitemizin 2015-2019 yılları arasında bizden bugünün sabit fiyatlarıyla 15.1 milyon TL’lik 50 Ar-Ge projesini yürüttüğünü ya da tamamladığını görüyoruz. NÜRDAM’daki araştırma faaliyetleriniz TÜBİTAK açısından çok kıymetli. Dedektör sistemleri ve kullanım alanları, bunları rekabet açısından kuvvetli alanlardan biri olarak görüyoruz. Uzay gibi ileri teknolojilere katkı sunuyor. Diğeri, gıda kısmı. Yenilikçi gıda teknolojileri alanında ciddi bir kapasite görüyoruz burada da. Bunlar, Çevre Mühendisliği, Fizik, Kimya bölümleriyle mutlaka ihtisaslaşmış bir araştırma alt yapısı ve iş birliği ile yönetilirse, bütün bunlar bizim için daha kıymetli hale geliyor. Bunun üniversitenin diğer ihtisas alanlarıyla, dijitalleşmeye odaklı teknolojilerle, sensör teknolojilerinde, bunların tümüyle eş zamanlı, -lineer olmayıp parabolik olan bakış açısından kastımız bu- Çünkü herkes lineer bakıyor, ‘Bu Ziraat’in, bu Fizik bölümünün işidir’ diye. Bu durumda, gelişim noktasında ancak takip edersiniz. Ama takip edilen olamazsınız. Diğeri, biyokütle enerjisinde. Enerji Bakanlığı’nın hazırladığı rapora bakıldığında, Bolu’nun biyokütle enerjisine en uygun şehirlerden biri olduğunu görüyoruz. Enerji dediğimiz alan bizim için çok kıymetli. Nasıl ki Türkiye savunmada yüzde 15’lerden yüzde 65’lere geldiyse yerlilikte, şu an gücümüzü buradan alıyorsak, aynı durumu ilaç ve enerji için yapmak zorundayız.”

Konferansın sonunda TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal’a Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Alişarlı tarafından tablo ve hediye takdim edildi. Konferans, hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından sona erdi. Elif Erdoğan